Nehc-ul Belaga

1. Hutbe  Hamd olsun Allah’a ki söz sahipleri onu övüp methine ulaşamazlar ve sayıcılar onun nimetlerini sayıp bitiremezler. Ve onun hakkını hiçbir müçtehit ( son gücünü kullanan) eda edemez. Yüce himmetler onun idrakine varamazlar. Ve derin düşünce sahibi insanlar ona ulaşamazlar. Onun sıfatı için bir sınır yoktur. Ve onun sıfatını anlatacak bir mana da yoktur. Sayılı ve sınırlı bir vakti de yoktur. Ve uzatılmış bir zaman dilimi de yoktur. Ölçülmüş biçilmiş bir zaman da yoktur. Mahlûku kudretiyle yarattı ve rüzgârları kendi rahmetiyle yaydı. Ve yeryüzünü dağlarla çiviledi. Dinin evveli onu tanımaktır. Tanımanın kemali onu tasdik etmektir. Tasdik etmenin kemali onun tevhididir. Tevhidin kemali ihlâstır. İhlâsın kemali de ondan sıfatları nefyetmektir. Çünkü her sıfat sıfatlandırılandan gayrıdır. Sıfatlandırılan da kendisinin sıfat olmadığına işaret eder. Kim Allah’ı vasfederse onu yaklaştırmış olur. Her kim onu yaklaştırsa ikilemiş olur. Her kim iki bilse parçalara ayırmış olur. Her kim parçalara ayırsa onun hakkında cehalete düşer. Her kim onun hakkında cehalete düşse ona işaret eder. Kim ona işaret etse sınırlar. Her kim onu sınırlasa onu sayıya döker. Her kim “ O nerede?” derse onun için bir mekân karar kılmış olur. Ve neyin üstünde derse başka yerleri ondan boş bilmiş olur. Her kim “ Nerededir?” derse onu bir yere sığdırmış olur. Vardı öncesi olmaksızın. Vardı ama yokluktan değil. Her şeyle birliktedir ama onlarla yakın ve iç içe değil. Ve her şeyden ayrıdır farklı ve zıt olarak değil. İş görendir ama hareketle ve aletle değil. Görendir mahlûkundan ona bir görünen olmadan (mahlûkun ilimden vücut sahnesine gelmemiş hali). Vahidtir birdir, biriyle üns (ülfet alışkanlık) kurmamıştır ki onun yokluğuyla da vahşete düşsün. İnşa etti mahluku güzel bir inşa ile. Ve başlattı güzel bir başlangıçla, düşünmeden, düşünceye dalmadan, bir tecrübeden faydalanmadan. Ve bir hareket ortaya çıkarmadan ( hareket etmeden harekete dayanmadan). Ve hiçbir çaba harcamadı ki yorgunluk hissetsin ve ızdıraba düşsün. Her şeyi kendi vaktinde karar kıldı. Zıtlıklarını ve ihtilaflarını birbirine yaklaştırdı. Ve onların her birine has tabiatlar (huy fıtrat) verdi. Ve onlara suretlerini bağışladı. Yaratmadan ve başlatmadan öncede bunlara âlimdi. Ve bunların sınırlarını, başlangıçlarını sonlarını ve intihasını bilirdi. Ve onların nefislerinde canlarını da bilirdi. Ve onların yanlarını ve yönlerini de bilirdi. Ve sonra havanın yarıklarını yarattı. ( yarıkları, katmanları, tabakaları) havayı katmanlar halinde ve etrafını yarılmış bir halde yarattı. Yere ve göğe ulaşan havayı yarattı. Ve orada oldukça çalkantılı olan dalgalı suları yaratıp akıttı. Ve birbiri üzerine yığılmış dopdolu bir halde yarattı. Asife ( şiddetli bir rüzgâr ) rüzgârının sırtında taşıdı onu. Ve Gasife ( her şeyi yerinden söküp çıkaran rüzgâr ) ile sürükledi onu. Ve havayı engelleyip kendi sınırını aşmaması suyu kendi yerinde dengede tutması için rüzgâra emretti. Hava onun altından yarılmış ve bölünmüştür. Cereyan halindedir. Ve su da o rüzgârın üstünde revan bir halde akmakta ve dökülmektedir. Sonra münezzeh olan Allah kurutucu bir rüzgâr yarattı ve onun esişini sürekli kılıp kendi mekânında devamını sağladı. Ve onu şiddetli olarak estirdi kendi mecrasından ( akış yönü) ve onun başlangıç yerini uzaklaştırdı. Dopdolu suyun yükselişini ve alçalışını devam ettirsin ve onun çalkantısını çoğaltsın ve denizleri çalkalayıp dalgalandırsın diye o rüzgara emretti. Açık bir fezada esiyormuş gibi onu yayığın sallanması gibi salladı ve o suyun evvelini sonuna ulaştırdı. Ve o suyun sakin olanını çalkantılı bir hale getirdi. Şiddetle çalkalayarak fırtınaya çevirdi. Köpüğünü birbiri üzerine yığıştırdı. O köpüğü açık ve geniş havada yükseltti. Ve ondan yedi göğü yarattı. Ve o yedi göğün altına önü alınmış ve engellenmiş bir dalga bıraktı. Onun üstüne korunmuş ve yükseltilmiş bir tavan yaptı. Çivisiz ve sütunsuz bir şekilde onu dikti ve kurdu. Ve sonra gezegenlerle ve yıldızların ışığıyla o yedi göğü süsledi. Ve hareket halinde bir felek ve seyreden bir tavan ve ağırlıktan arındırılmış hafif olan Ragim’in (gemi, bir felek ismi) içinde ışık saçan nurlu bir ay ve bir güneş karar kıldı. Sonra üstteki yüce gökler arasını yardı, açtı ve çeşit çeşit meleklerle doldurdu. O meleklerden bir kısmı secde halindedirler, rükû etmezler. Ve bir kısmı rükûdadırlar kıyama durmazlar. Bir gurup daima sıra düzen halinde saftadırlar. Bıkıp yorulmadan tesbih ederler. Asla uyumazlar. Onlarda unutkanlık, bedenlerindeyse gevşeklik ve tembellik yoktur. Bir kısmı Rablerinin vahyinin eminidirler. Resullerine doğru konuşan dildirler. Rablerinin emrini, taktir ve kazasını mahluklara ulaştırıp uygulayandırlar. Bir kısmıysa kulları için koruyucudurlar. Bir kısmı cennet kapılarının hizmetçileridir. Bir kısmının ayakları yeryüzünde sabittir. Boyunları da yüce olan gökyüzündedir. Vücutları gökyüzünün dışına saçılmıştır, kapsamıştır, kaplamıştır omuzları arşı taşımaya uygun bir haldedir. Azamet ve heybet karşısında gözleri aşağı dikilmiştir, kanatlarıyla da kendilerini örtmüş bir haldedirler. Onlarla diğerleri arasında izzet hicapları ve kudret örtüleri vardır. Rablerini tasvirle düşünüp, vehme düşmezler, yaratılmışlara ait sıfatları Rablerine isnat etmezler. Onlar Rablerini mekânla sınırlamazlar. Ne bakışla ne de fikirle ona işaret etmezler. Sonra Münezzeh olan Allah Celle Celaluh yeryüzünün sert, yumuşak, tatlı ve tuzlu toprağından bir miktar aldı. Saflaşıp halis oluncaya dek ona su döktü. Islaklık ve nemle yapışkan ve sert bir hale gelinceye dek karıştırdı. Ve o topraktan birbirine bağlı ve birbirinden ayrı, bağlantıları, yanları ve yönleri olan bir suret yarattı. O’nu sıklaştırıp sert bir hale getirdi, öylesine ki eğer onun üzerine rüzgâr esseydi ses çıkartırdı. Ve onu sayılı bir vakit ve belli bir zamanda bekletti, ona kendi ruhundan üfledi ve sonra insan şekli verdi. Ve O’na kullanabileceği bir zihin, tasarruf edebileceği bir fikir, işinde istifade edeceği uzuvlar ve evirip çevireceği aletler bahşetti. Hakla batılı ayırt edebileceği bir marifet, tatları, kokuları, renkleri ve diğer şeyleri tanıyabileceği duyular verdi. Muhtelif renklerle iç içe karıştırılmış ve birbirine uyumlu, zıt ve serkeş, karşıt ama birbiriyle yan yana konulmuş tabiatlarla yarattı. Sıcağı soğukla, kuruyu yaşla uzlaştırdı. (Bu sözden sonra orada bulunanlar hayrete düştüler) Ve sonra şöyle buyurdu: Allah-u Teala meleklerini bir araya toplayıp onlardan Hz Âdem’e secde etmeleri, huşuyla yaklaşmaları, ikram ve saygıda kusur etmemeleri hususunda aldığı ahdi eda etmelerini istedi. Sonra Münezzeh olan Rab şöyle buyurdu: “Âdem’e secde edin!” ve meleklerin tamamı Âdem’e secde etti, İblis hariç. Kibirlendi ve katı kalbi O’na galip geldi. Ateşten yaratılanı aziz ve topraktan yaratılanı aşağı ve hor saydı. Ve sonra Allah-u Teala gazaba müstahak olan İblis’e imtihanını tamamlayıp vaadini yerine getirmesi için mühlet verdi ve şöyle buyurdu: Sen belirli bir vakte kadar mühlet verilenlerdensin. Ve daha sonra Subhan olan Rab Hz. Âdem’e korkusuz ve âmânda olan, rahatlık ve ferahlık bulabileceği bir yurt verdi. Şeytan ve düşmanlığı hususunda O’nu uyardı. O alçak bir düşmandır. Ama İblis Hz. Âdem’in yüce bir makamda (cennette) seçkin olanlarla yaşayışını kıskandı ve O’nu aldattı. O’nun yakinini şüpheye, azmini gevşekliğe çevirdi. Ve O’nun rahatlığını korkuya, gafletini de pişmanlığa dönüştürdü. Ve sonra Münezzeh olan Allah Hz. Âdem’e tövbe kapısını açtı. Ve rahmet kelimesini onunla buluşturdu. Ve sonra O’na cennete dönüş vadesi verdi. Ve O’nu, zürriyetini ve neslini devam ettirmesi için imtihan diyarına indirdi. Ve sonra Rab onun çocuklarından peygamberler seçti. Risaletini ve emanetini tebliğ etme hususunda onlardan vahiy diliyle ahd aldı. Ama yaratılmışların çoğu bu ahde vefa etmeyip değiştirdi. Ve onun hakkı hususunda cehalete düştüler. Ve ona ortaklar koştular. Ve şeytanlar onları rablerinin marifetinden vazgeçirip alıkoydu. Onun ibadetinden onları uzaklaştırdı. Fıtratında ki ahdi onlara bildirip eda etsinler diye Ve unutulmuş olan nimetini onlara hatırlatsınlar diye. Tebliğ yoluyla hücceti onlara tamam etsin diye. ve onlar için akıl definelerini uyandırsın faaliyete geçirsinler diye ve onlara güçlü ayetleri göstersinler diye üzerlerine yükseltilmiş tavanı, ve ayakları altına serilmiş yeri, onları hayatta tutan, yaşam vesilelerini, onları yok eden ecel ve zamanı, onları yaşlandıran hastalık ve dertleri ve başlarına birbiri ardına gelen olayları hatırlatsınlar diye onlara Resuller ve ardından Nebiler gönderdi. Münezzeh olan Allah mahlûkatına sürekli olarak nebi, nazil olmuş kitap, lazım olan hüccet göndermiştir. Ya da gaim olmuş, dikilmiş deliller sunmuştur. Onları asla Nebisiz Kitapsız ve hüccetsiz bırakmamıştır. Gönderdiği resullerin azlığı ve kendilerini yalanlayanların çokluğu onların işlerinde kusur etmelerine sebep olmamıştır. Önce ki kendisinden sonra kini bildirmiştir. Sonra ki de kendisinden önceki tarafından tanıtılmıştır. Bu hal üzere asırlar ve zamanlar geçip gitmiştir. Geçip giden babalar ardından evlatlar yaratılmıştır. Münezzeh olan Allah, kendi nübüvvetini tamamlamak ve ahdini yerine getirmek için Hz. Muhammed Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’i mebus etmiştir. Ve bütün nebilerden onun için ahd almıştı. Ve onun nişanesi işareti ismi ve sıfatı onlarca meşhurdu. Ve onun veladeti kutlu ve kerimdi. Ve bugün de yeryüzü halkı çeşitli milletlere, ırklara bölünmüşlerdi. Ve etrafa yayılmış istekler heva ve heveslere bürünmüşlerdi. Ve çok gruplu taifelere bölünmüşlerdi. Allah’ı kendi mahlûkuna benzetmişlerdi. Onun isminde inkâra küfre düşmüşlerdi. Ve ondan başkasına da işaret etmişlerdir. Ve hidayet etti onları. Resulullah Sallallahu aleyhi ve alihi ve selem vasıtasıyla. Zelaletten kurtarıp hidayet etti ve onun hürmetiyle halkı cehaletten kurtardı. Sonra Münezzeh olan Allah Hz Muhammed Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’e kavuşmayı irade etti kendi yanında olanı o’nun için isteyip razı oldu. Ve Dünya evinden almakla O’na ikramda bulundu. O’nu belalar diyarından çekip almayı arzu eti. Ve sonra O’na ikram ederek kendi katına aldı. Nebilerin kendi ümmetlerine halife tayin etmeleri gibi O’da kendi ümmetine halife tayin etti. Zira nebiler kendi ümmetlerini başıboş bırakıp onları ihmal etmemişlerdir. Onlara açık olan bir yol gaim edilmiş hidayet edici bir nişane bırakmışlardır. Rabbinizin kitabı sizlerle birliktedir. Helal ve haramlarını beyan etmektedir. Farzlarını da apaçık bildirmektedir faziletli işlerini de. Öncekinin hükmünü kaldıran ayeti de hükmü kaldırılan ayeti de açıklamıştır. Ruhsat verilenleri de bildirmiştir ruhsat verilmeyenlerini de bildirmiştir. Özel olanını da genel olanını da açıklamıştır. İbretli olanları da, verilmiş misalleri de açıklamıştır. Mutlak ve sınırsız olanını da, mukayyet ve sınırlı olanı da bildirmiştir. Muhkem olanı ve müteşabihi de bildirmiştir. Mücmel ( manası net olmayan) olanını da tefsir etmiştir, manası çok karışık ve derin olanını da beyan etmiştir. İlminin bilinmesi hususunda ahit aldığını da bildirmiştir. Ve kullar arasında cehaletine ruhsat verilmiş olanlarını da. Kitapta farzı sabit olan ve sünnetle hükmü kaldırılanı da bildirmiştir. Sünnetle vacip edilip kitapta terkine izin verilmiş hükümler vardır. Bir dönem hükmü vacip olanı da bildirmiştir sonraki dönemlerde hükmü geçen vacibi de beyan etmiştir. Ateş ve cehennem vaadi verilen büyük günahları da bildirmiştir. Ve bağışladığı kötü günahları da ve en aşağı seviyede yapınca kabul edileni de bildirmiştir. En yukarı seviyede yapılabilmesine de ruhsat verilmiştir. (Aynı hutbeden) Ve farz etti haram olan beytin haccını. Ve orayı halk için kıble tayin etti. Hayvanlar gibi oraya girerler ve güvercinler gibi oraya sığınırlar. Münezzeh olan Rabb kendi İzzet’ine ikrar ve Azamet’ine karşı tevazu etsinler diye orayı alamet ve nişane olarak karar kıldı. Yarattıkları arasından bir kısmını seçti onlar O’nun davetini işitip icabet ettiler. Onlar O’nun kelimesini tasdik ettiler ve nebilerin durdukları yerde durdular. Ve arşını tavaf eden meleklerine benzediler. İbadet pazarında kar üstüne kar ettiler. O’nun bağışlanma vaadinde bulunduğu yerlere yöneldiler. Münezzeh olan Allah-u Teala orayı İslam için alamet ve sığınanlar içinde harem olarak karar kıldı. Haccını farz eyledi ve onun hakkını tanıyıp korumayı vacip etti. Ve sizleri orayı ziyaret etmeniz için davet etti. Münezzeh olan Rabb şöyle buyurdu: ‘’Halkın içinden güç ve imkânı olanlara oranın haccını vacip etti. Her kes yüz çevirir küfre düşerse Allah âlemlerden müstağnidir’’ Al-i İmran 97

 
ehlibeytgoznurum
 
Kullanıcı adı:
Şifre:
Ezan Vakiti
 
Son Dakika Haberleri
 
Ehlibeytgoznurum Tv Seyredin
 
Elibeytgoznurum Tv Seyretmek İçin Tıklayın
 
Bugün 9 ziyaretçi (11 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol