GÜZEL HADİSLER

 Güzel Hadisler 37 ـ قالَ رَسُولُ اللهِ صلّى الله عليه وآله وسلم: اَكْثَرُ ما يُدْخِلُ النّاسَ الْجَنَّةَ تَقْوَى اللهِ وَحُسْنُ الخُلْقِ.بحار الانوار / 71/37337-Resulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “İnsanların cennete girmesine en çok sebep olan şey, Allah’dan sa­kınması ve güzel ahlaklı olmasıdır.” Bihar’ul Envar, c.71, s.373 * * * 38 ـ قالَ رَسُولُ اللهِ صلّى الله عليه وآله وسلم:اِذا هَمَمْتَ بِأَمْر فَتَدَبَّرْ عاقِبَتَهُ، فاِنْ يَكُ خَيْراً وَرُشْداً فَاتَّبِعْهُ، وَاِنْ يَكُ غَيّاً فَدَعةُ.بحار الانوار / 77 /13038-Resulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Bir işi yapmaya himmet edersen önce akıbetini düşün. Eğer hayırlıysa ve sonunda başarı ve ilerlemeni sağlayacaksa onu takip et. Yok eğer fasit ve bozuk bir şey ise, onu terk et.” Bihar’ul Envar, c.77, s.130 * * * 39 ـ سُئِلَ الصّادِقُ عليه السّلام عَنْ تَفْسيرِ التَّقْوى، فَقالَ:أَنْ لا يَفْقُدَكَ حَيْثُ اَمَرَكَ وَلاَ يَراكَ حَيْثُ نَهاكَ.سفينة البحار / 2 / 67839-İmam Sadık (a.s)’a takvanın anlamı sorulunca şöyle buyurmuştur: “(Takva Allah’ın) seni, emrettiği iş­lerde kaybetmemesi ve nehy ettiği işlerde ise görmeme­sidir.” (Yani, Allah’ın emrettiğini yapmak, nehy ettiğin­den sakınmaktır.)Sefinet’ül Bihar, s.2, s.678 * * * 40 ـ قالَ رَسُولُ اللهِ صلّى الله عليه وآله وسلم:اِسْتَحي مِن اللهِ كَما تَسْتَحي مِنَ الرَّجُلِ الصّالِحِ مِنْ قَوْمِكَ.مستدرك الوسائل / 8 / 466 رقم 1002740-Resulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Kavmin­den (yakınlarından) salih bir insandan utandığın gibi Allah’tan utan.” (Müstedrek’ül Vesail, c.8, s.466, 10027.hadis) * * * 41 ـ قالَ الاِْمامُ اَميرُ الْمُؤمِنينَ عَلِيٌّ عليه السّلام :نِعْمَ صارِفُ الشَّهَواتِ غَضُّ الاْبْصارِ.غرر الحكم / 32141-Emir’el Müminin Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Gözlerini önüne dikmek (kapamak) şehvetler­den/günahlardan en güzel koruyucudur.” (Gurer’ul Hikem/321) * * * 42 ـ قالَ الاِْمامُ اَميرُ الْمُؤمِنينَ عَلِيٌّ عليه السّلام للْحَسَنِ وَالْحُسَيْنِ عَلَيْهِما السَّلامُ لَمّا ضَرَبَهُ ابْنُ مُلجَم لَعَنَهُ اللهُ :أُوصِيكُما بِتَقْوَى اللهِ، وَأَ لاَّ تَبْغِيَا الدُّنْيَا وَإنْ بَغَتْكُما، وَلاَ تَأْسَفا عَلى شَيء مِنْها زُوِيَ عَنْكُما، وَقُولا بِالحَقِّ، وَاعْمَلا لِلاَْجْرِ، وَكُونا لِلظّالِمِ خَصْمَا، وَلِلْمَظْلُوم عَوْناً.نهج البلاغة الرسالة رقم / 4742-Emir’el Müminin İmam Ali (a.s), İbn-i Mülcem (Allah ona lanet etsin) tarafından kılıçla yaralanınca oğlu Hasan ve Hüseyin (a.s)’a şöyle buyurdu: “Size Al­lah’tan korkmanızı ve her ne kadar dünya sizi istese de dünyayı istememenizi, dünya sizden bir şey aldığında buna üzülmemenizi, hak üzere konuşmanızı, (ahirette alacağınız) mükafat için amel etmenizi, zalime düşman ve mazluma ise yardımcı olmanızı tavsiye ediyorum.” (Nehc’ül Belağa 47. Mektup) * * * 43 ـ قالَ الاِْمامُ اَميرُ الْمُؤمِنينَ عَلِيٌّ عليه السّلام : فَإنِّي أُوْصِيكَ بِتَقْوَى اللهِ ـ أَيْ بُنَيَّ ـ وَلُزُومِ أَمْرِهِ، وَعِمارَةِ قَلْبِكَ بِذِكْرِهِ، وَالاِْعْتِصامِ بِحَبْلِهِ. وَأَيُّ سَبَب أَ وْثَقُ مِنْ سَبَب بَيْنَكَ وَبَيْنَ اللهِ إِنْ أَنْتَ أَخَذْتَ بِهِ !نهج البلاغة الرسالة رقم / 3143-Emir’el Müminin İmam Ali (a.s) şöyle buyur­muştur: “Ey oğlum sizlere Allah’tan sakınmanızı, em­rini gerekli görmenizi, zikriyle kalbinizi abad/bayındır kılmanızı (muhabbet ve aşk ocağı olan kalp ilahi aşk nuruyla daha iyi nurlanır ve Allah’tan gayrisine tevec­cüh etmez.) ve ipine sarılmanızı vasiyet ediyorum. Eğer sarılacak olursan Allah ile kendi arandaki sebep­ten/vesileden daha sağlam hangi sebep/vesile olabilir.! (Nehc’ül Belağa 31. Mektup) * * * 44 ـ عَنْ أَبي اُسامَةَ قالَ: سَمِعْتُ أَبا عَبْدِ اللهِ عليه السّلام يَقُولُ: عَلَيْكَ بِتَقْوَى الله، وَالْوَرَعِ، وَالاِْجْتِهادِ، وَصِدْقِ الْحَديثِ، وَأَداءِ الاَْمانَةِ، وَحُسْنِ الْخُلُقِ، وَحُسْنِ الْجِوارِ، وَكُونُوا دُعاةً اِلى أَنْفُسِكُمْ بِغَيْرِ أَ لْسِنَتِكُمْ، وَكُونُوا زَيْناً، وَلا تَكُونُوا شَيْناً، وَعَلَيْكُمْ بِطُولِ الرُّكُوعِ وَالسُّجُودِ، فَاِنَّ أَحَدَكُمْ اِذا طالَ الرُّكُوعَ وَالسُّجُودَ، هَتَفَ اِبْلِيسُ مِنْ خَلْفِهِ وَقالَ: يا وَيْلَهُ، أَطاعَ وَعَصَيْتُ، وَسَجَدَ وَأَبَيْتُ. الكافي / 2/7744-Ebi Usame şöyle diyor: “Eba Abdillah (a.s)’ın (İmam Sadık’ın) şöyle buyurduğunu işittim: “Allah’tan kork, ver’a /takva sahibi ol, ibadetlerde gayretli davran, doğru konuş emanete riayet et, güzel ahlaklı ol ve kom­şularına iyi davran. İnsanları kendinize, dillerinizden gayrisiyle (amellerinizle) davet edin. Bize süs olun, bize utanç kaynağı olmayın, rüku ve secdeleriniz uzun olsun, şüphesiz ki sizden birinin rüku ve secdeleri uzarsa şey­tan arkalarından şöyle feryat eder: “Eyvahlar olsun bana; bu itaat etti, ben ise isyan ettim, o secde etti, ben ise secde etmekten sakındım.” (el-Kafi, c.2, s.77) * * * 45 ـ قالَ الاِْمامُ الْباقِرُ عليه السّلام: وَجَدْنا في كِتابِ عَليِّ بنِ Güzel Hadisler2 26 ـ قالَ رَسُولُ اللهِ صلّى الله عليه وآله وسلم: شَرَفُ الْمُؤْمِنِ قِيامُهُ بِالْلَّيْلِ وَعِزُّهُ اِستغْناؤُهُ عَنِ النّاسِ.بحار الانوار/ 77/2026-Resulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Müminin şerefi gece (ibadet için) kıyam etmesidir. Müminin iz­zeti ise insanlardan müstağni/ihtiyaçsız olmasıdır. (Bihar’ul-Envar, c.77, s. 20) * * * 27 ـ قالَ الاِْمامُ اَميرُ الْمُؤمِنينَ عَلِيٌّ عليه السّلام :مَنْ كَثُرَ في لَيْلِهِ نَوْمُهُ فاتَهُ مِنَ الْعَمَلِ ما لا يَسْتَدْرِكُهُ فى يَوْمِهِ.غرر الحكم/ 28927-Emir’el-Müminin İmam Ali (a.s) şöyle buyur­muştur: “Geceleyin fazla uyuyan gündüz elde edemeye­ceği bir ameli (yani gece namazını) elden kaçırır.” (Gurer’ul-Hikem, s. 289)* * * 28 ـ قالَ الاِْمامُ الصّادِقُ عليه السّلام فيما ناجَى اللهُ عَزَّوَجَلَّ بِه مُوسَى بْنِ عِمْرانَ عليه السّلام: يَابْنَ عِمْرانَ كَذَبَ مَنْ زَعَمَ أَ نَّهُ يُحِبُّنِي فَاِذا جَنَّهُ اللَّيْلُ نامَ عَنّي.بحار الانوار/ 13/32928-İmam Sadık (a.s) şöyle buyuruyor: “Allah-u Teala Hz. Musa (a.s)’a şöyle hitap etti: “Ey İmranoğlu! Gece boyu benden gaflet edip uyudukları halde beni sevdi­ğini iddia edenler yalan söylüyor. (Dost, dostla konuş­maktan lezzet almaz mı?” (Bihar’ul Envar, c.13, s.329) * * * 29 ـ قالَ الاِْمامُ الصّادِقُ عليه السّلام :لا تَدَعْ قِيامَ اللَّيْلِ فَاِنَّ الْمَغْبُونَ مَنْ حُرِمَ قِيامَ اللَّيْلِ .بحار الانوار/ 83/12729-İmam Sadık(a.s) şöyle buyurmaktadır: “Gece namazını asla terk etme! Gerçek zarara uğramış kimse, gece namazından mahrum kalan kimsedir. (Bihar’ul Envar, c.83, s.127) * * * 30 ـ عَنْ أَبِي عَبْدِ اللهِ عليه السّلام قالَ: قَالَ رَسُولُ اللهِ صلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ لِجَبْرَئيلَ عِظْنِي فَقالَ: يا مَحَمَّدُ عِشْ ما شِئْتَ فَاِنَّكَ مَيِّتٌ، وَأَحْبِبِ ما شِئْتَ فَاِنَّكَ مُفارِقُهُ، وَاِعْمَلْ ما شِئْتَ فَاِنَّكَ مُلاقِيهِ، شَرَفُ المُوْمِنِ صَلاتُهُ بِالْلَّيْلِ، وَعِزُّهُ كَفُّهُ عَنْ أَ عْراضِ النّاسِ.الخصال / 7230-Ebi Abdillah (İmam Sadık-a.s-), şöyle buyur­maktadır: “Resulullah (s.a.v) Cebrail’e “bana öğüt ver” diye buyurdu. Bunun üzerine Cebrail şöyle dedi: “Ey Muhammed istediğin kadar yaşa, ama şüphesiz ki so­nunda öleceksin. İstediğin kadar sev, şüphesiz ki so­nunda ayrılacaksın. İstediğin şeyi yap şüphesiz ki so­nunda onu (karşılığını) göreceksin. Müminin şerefi gece namazıdır. İzzeti ise insanların ırz ve yüz suyundan sarf-ı nazar etmesidir.” (el-Hisal/72) * * * 31 ـ قالَ الاِْمامُ الصّادِقُ عليه السّلام : ثَلاثَةٌ هُنّ فَخْرُ الْمُؤمِنِ وَزَيْنُهُ في الدُّنْيا وَالاخِرةِ: اَلصَّلاةُ في آخرِ اللَّيْلِ، وَ يَأْسُهُ مِمّا في أَ يْدي النّاس، وَوِلا يَةُ الاِمامِ مِنْ آلِ مُحَمَّد.بحار الانوار/ 75 / 10731-İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şu üç şey müminin dünya ve ahirette ziyneti ve övünç kaynağıdır: Gecenin sonunda kıldığı teheccüd namazı, insanların elinde olan şeylere ümit bağlamaması ve Al-i Muhammed’den (Ehl-i Beyt’ten) olan imamın velayet sevgisi.” (Bihar’ul Envar, c.75, s.107) * * * 32-قالَ الاِْمامُ الجَوادُ عليه السّلام:مَنْ وَثِقَ بِاللهِ أراهُ السُّروُرَ وَمَنْ تَوَكَّلَ عَلَى اللهِ كَفاهُ الاُمُورَ.بحار الانوار / 78 / 7932-“İmam Cevad (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim Allah’a güvenirse Allah ona sevinç ve mutluluk verir ve her kim de Allah’a tevekkül ederse Allah ona işlerinde kifayet eder/yeter. Hadislerde Peygamberimizin Yasakladıkları Bismillahirrahmanirrahim Şeyh Saduk (r.a) yüce İslam Peygamberinin (s.a.a), insanları pek çok şeyden menettiğini ve bunların bazılarının haram olduğundan, bazılarının da mekruh olduğundan dolayı meneldiğini rivayet eder. Biz burada onlardan bir kısmını getirmekle yetiniyoruz: 1-Peygamber (s.a.a) cenabetliyken yemek içmekten, 2-Banyoda diş fırçalamaktan, 3-Sol elle veya bir yere yaslanarak yemek yemekten, 4-Tuvalette kıbleye doğru oturmaktan, 5-Müslüman bir kardeşinin muamelesinin (alış veriş) arasına girip onu bozmaktan, 6-Cinsel ilişki sırasında çok konuşmaktan menetmiştir. 7-Çöplerinizi geceleri evinizde saklamayın ve aynı günüsü dışarıya koyun, çünkü çöp şeytan (mikrop )yuvasıdır diye buyurmuştur. 8-Kadının kocasından izinsiz dışarıya çıkmasını menetmiştir ve eğer bir kadın izinsiz dışarıya çıkarsa gökyüzünde olan bütün melekler ona lanet eder. 9-Kadının kocasından başkası için makyaj yapıp süslenmesini ( açık,makyajlı ve kendisini süsleyipte na mahrem erkeklerin onu görebileceği yerlere gitmesini ) menetmiştir .Eğer böyle yaparsa, onu cehennem azabında yakmaya Allah'ın hakkı vardır. 10-Bir kadının kocasıyla yatakta arasında geçeni, başka bir kadına anlatmasını menetmiştir. 11-Erkeğin hanımıyla kıbleye doğru cinsel ilişkide bulunmasını menetmiştir. 12- Büyücülere ve falcılara gidilmesini yasaklamıştır. 13-Birisinin gıybetini etmekten ve yapılan gıybeti dinlemekten menetmiştir. 14-Söz dolandırıp ara vuruculuk yapmayı ve böyle birisini dinlemeği menetmiştir ve söz dolandırıp ara vuran (iki yüzlüler) cennete giremeyecekler diye buyurmuştur. 15-Fasık ve günahkar insanların yemek davetini kabul etmekten menetmiştir. 16-Yalan yere yemin etmekten menetmiş ve yalan yere yemin etmek evleri bereketsiz kılarak viran eder ve her kim müslüman birisinin malını elinden almak için yalan yere yemin ederse tövbe edip dönmedikçe yüce Allah'la ona kızgın olduğu bir halde görüşür diye buyurmuştur. 17- Şarap içilen sofranın başına oturmaktan menetmiştir. 18-Allah'ın (razı olduğu) yoldan başka yerlere çekecek olan konuşmalardan menetmiştir.( Konuşmanın içinde birisinin gıybetinin olacağı ve.....) 19-Şarap satın almaktan ve Şarap sunan garson olmaktan menetmiştir.Allah şarabı, üzüm tohumunu şarap elde etmek için ekeni, üzümün suyunu şarap olması için sıkanı, şarabı içeni , şarabı sunan garsonu, şarabı satanı, şarabı alanı, onun parasını kullananı ve şarabı taşıyanı oraya buraya götürüp getireni lanetlemiştir diye buyurmuşlardır . 20-Kafirlerle el vererek merhabalaşmaktan menetmiştir. 21-Bal arısını öldürmekten menetmiştir. 22-Cuma imamının hutbe okuduğu esnada insanların konuşmasını ve sohbet etmesini menetmiştir. 23-Demir yüzük takmaktan, 24-Ücretini belirtip kendisine demeden, işçi çalıştırmaktan menetmiştir. 25-Din kardeşlerin birbiriyle küsüp konuşmamalarını menetmiştir ve kim küsmeye mecbur kalırsa bunun üç günden fazla sürmemesi gerektiğini buyurmuştur. 26-Kim tamahından dolayı kendini küçültüp fasık ve zalim bir hakimi överek ona yağcılık yaparsa cehennem ateşinde o şahısla birlikte cezalandırılacaktır. Kuranı Kerimde Allah :''Ve zulüm edenlere meyletmeyin sonra ateşle azaba uğrarsınız'' (Hud113.ayet)buyurmuştur. 27-Kim Kuran okuduktan sonra ( yani Kurandaki hakikatleri görüp bildiği halde) haram bir şey içerse yada dünyanın aldatıcı güzelliğini Kurana değişirse, tövbe etmedikçe Allah'ın gazab ve öfkesine uğrar. Bilin ki eğer tövbe etmeden dünyadan giderse, Kuran kıyamette ( insan simasında ) gelerek ona yaptıklarının yanlış olduğunu söyleyerek onunla husumet eder ve onu mahkum etmeyene kadarda bırakmaz.( Kıyamette Kuranın suçlu bulduğu bir insanı artık kim azabtan kurtarabilir.) 28-Bilin ki kim Müslüman ya Yahudi ya Hiristiyan yada Zerduş olan kadınlarla zina ederde tövbe etmeden bu çirkin ameli devamlı yaparak dünyadan giderse Allah onun kabrinde içinden yılanların akreplerin (ve çeşitli pis hayvanların) geldiği üç yüz kapı açar ve o kıyamete kadar ateşte yanacaktır. 29-(Ey insanlar ) Bilin ki Allah haram olan şeyleri haram kıldı ve (ahkam ve dinin ) tüm sınırlarını belirterek açıkladı ve bilin ki hiç kimse Allah'tan daha gayretli ( namusa ve ırza düşkün) değildir. Fahişeliliği ve kötü olan pek çok işi haram kılması ve insanların komşularının evine bakmasını yasaklaması onun (ırza düşkün ) gayretli olduğunun göstergesidir . 30-Kim Allah'ın ona verdiği rızka razı olmayıpta şikayet eder ve sabırlı olmazsa Allah tan güzel bir karşılık (sevap) beklemesin! Yaptığı iyilikler de kendisinden kabul edilmez .Tövbe etmedikçe de Allah'la ona kızgın ve öfkeli olarak görüşür. 31-İnsanların kibirli ve kendini beğenerek yol yürümesini menetmiş ve buyurmuştur : ''Kim bir elbiseyi (bile) kendini büyük ve üstün göstermek için giyerse Allah onu cehenneme sokacaktır''. 32-Kim komşusuna eziyet ve rahatsız ederse Allah ona cennetin kokusunu haram kılar ve onun yeri cehennemdir. Nede kötü bir yurttur orası. 33-Kim komşusunun (komşuluk) hakkını yerine getirmezse bizden değildir .Cebrail (as) komşuluk hakkında bana o kadar tavsiyede bulunduki komşulara dahi miras vermemiz gerektiğini zannettim ve o kadar diş fırçalama hakkında tavsiyede bulunduki vacip olacağını zannettim ve o kadar bana gece yarılarında namaz kılıp ibadet etmeyi tavsiye ettiki ümmetimin iyi olan insanlarının geceleri hiç uyumuyacağını zannetttim. 34- Bilin ki kim müslüman bir fakiri küçük düşürüp, hor görürse, Allah'ı hor görmüş, küçük düşürmüştür. Allah'da tövbe etmedikçe kıyamette onu hor görüp zelil kılacaktır. 35-Kim müslüman bir fakire saygı gösterirse (belki de maksat ona saygılı bir şekilde yardım etmektir ) kıyamette Allah'la ondan hoşnut ve razı olduğu halde görüşecektir. 36-Kim kendi şehvetine, hevesine veya çok kötü bir işe girişecekken o işleri Allah'tan korktuğu için terk ederse Allah cehennemim ateşini ona haram kılar. 37-(Ey insanlar)Bilin ki kim dünya ve ahiret arasındaki iki iş ortasında kalsa ve dünyayı ahiretine tercih ederse kıyamet günü cehennemin ateşini söndürecek hiç bir iyi ameli olmadığı halde Allah'la görüşecektir.Ve eğer dünyayı bırakıpta ahireti dünyaya tercih ederse Allah ondan razı ve hoşnut olur ve onun günahlarını da bağışlar. 38-Kim gözünü haramlardan sakındırmazsa, Allah'da onun iki gözünü kıyamette ateşle dolduracaktır.Tabi tövbe edip dönerse o başka. 39-Kim kendisine haram olan (namahrem) bir kadına el verirse Allah tarafından öfke ve gazaba uğrar. 40-Kim kendisine haram olan bir kadınla kucaklaşırsa şeytanla birlikte ateşten bir zencire vurularak ikiside (kadınla) cehenneme atılacaktır. 41-Kim müslümanla yaptığı bir alış verişte ona hile yaparak aldatırsa bizden değildir ve yahudilerle mahşur olacaktır çünkü yahudiler müslümanlara her kesten daha çok hile yapmış ve aldatmıştır. 42-Birisinin ev eşyalarını komşusundan esirgemesini menederek ''Kim komşusundan ev eşyasını esirgerse Allah'da kıyamet günü rahmetini ondan esirgeyecektir'' buyurdular. 43-Hangi kadın diliyle kocasına azar ve eziyyet ederse kocasının rizayetini kazanmayana kadar onun hiç bir tövbesi, iyi işi ve hiç bir vacib veya mustehab ameli kabul edilmez. Hanımına zülüm eden kocada aynı şekildedir. 44-Kim sinirlenip öfkelenebileceği bir yerde (Allah rızası için) sinir ve öfkesini yenerek içine gömerse Allah ona şehid sevabı verir. 45-Bilin ki kim toplum da bir din kardeşinin gıybetini duyarda ona orada ihsanda bulunarak savunursa Allah bin çeşit belayı dünyada ve ahirette ondan defederek uzaklaştırır. Ama eğer o gıybet edilen yerde onu savunabilecek durumdayken savunmazsa ona gıybet edenin günahının yetmiş katı yazılacaktır. 46-Bilin ki kim çok kötü bir işi duyar sonra onu başkalarınada anlatırsa o kötü işi yapan kimse gibidir. 47-Bilin ki kim kötü ahlaklı hanımına Allah'tan sevab ve karşılık almak ümüdiyle sabırlı bir şekilde tahammül ederse Allah ona şükür edenlerin sevabını verir. 48-Bilin ki hangi kadın kocasıyla iyi geçinmez ve kocasına gücünün yetmediği ve imkanının olmadığı bir şeyi zorla yüklemeye çalışırsa (isterse ) Allah onun hiç bir amelini kabul etmiyecektir ve kıyamette Allah'ı kendisine öfkeli ve gazablı bir şekilde görecektir. 49-Bilin ki kim bir muminin dünya sıkıntı ve ihtiyacını giderirse Allah onun yetmiş iki ahiret sıkıntı ve ihtiyacını ve yetmiş iki tane de dünya sıkıntı ve ihtiyacını giderir ki onların en küçüğü günahlarının bağışlanmasıdır. 50-Bilin ki kimin gözleri Allah korkusundan göz yaşı dökerse döktüğü her göz yaşına cennetde dor ve mucevherlerle süslenmiş ve içinde hiç bir gözün görmediği ve hiç bir kulağın duymadığı ve hiç kimsenin aklından geçmeyen nimetler olan bir saray yapılır . 51-Bilin ki kim cemaet namazı kılmak için bir camiye doğru giderse attığı her adıma yetmiş bin hasane (iyilik ,sevab) yazılacaktır. Sakaleyn Hadisi Sakaleyn Hadisi Çeşitli tariklerle hem Ehl-i Beyt, hem de Ehl-i Sünnet kaynaklarında nakledilen Sakaleyn hadisi başta Hz. Ali (a.s) olmak üzere, Ehl-i Beyt İmamları'nın imametini açıkça kanıtlamaktadır. Bu hadis gereğince, Hz. Resulullah kendinden sonra ümmeti içerisinde merci olarak iki paha biçilmez emanet bırakmış ve ümmetine onlardan ayrılmamasını tavsiye etmiştir. O iki emanet Kur'an-ı Kerim ve Peygamber-i Ekrem'in Ehl-i Beyt'idir. Hz. Resulullah'ın bu hadisinden, Kur'an-ı Kerim'in İslam'ın anayasası, Ehl-i Beyt'in de onun müfessir ve uygulayıcısı olarak, Müslümanlar'ın önderleri olması gerektiği açık ve net olarak anlaşılmaktadır. Hz. Ali (a.s) da Ehl-i Beyt'in başında geldiğine göre, Hz. Resulullah'tan sonra Hz. Ali İslam Ümmeti'nin her konuda mercii ve önderi konumuna gelmektedir. Ve bütün İslam ümmetine, o Hazret'e tabi olup emirlerine itaat etmek farz olur. Zaten imametin manası da bundan gayri bir şey değildir. Gerçi burada Hz. Resulullah'ın bu açıklamasını nakleden bütün hadislere yer vermemiz imkansızdır. Ama araştırmacı insanların araştırmalarına kolaylık olsun diye bu hadisin bazı nakillerine değineceğiz. Bu hadislerden birinde (Cabir bin Abdullah'ın hadisi) Hz. Resulullah şöyle buyuruyor: "Ey insanlar! Aranızda öyle bir şey bırakıyorum ki, ona sarıldığınız taktirde sapmazsınız; o, Allah'ın kitabı ve soyum olan Ehl-i Beyt'imdir." [1] Başka bir hadiste de (Zeyd bin Erkam'ın hadisi) şöyle buyurmuştur: "Sizin aranızda öyle bir şey bırakıyorum ki, ona sarıldığınız müddetçe sapmazsınız: Allah'ın kitabını, o Allah'ın gökten yere uzanan bir ipidir ve soyum olan Ehl-i Beyt'imi. Havuz başında bana dönünceye kadar onlar birbirlerinden ayrılmazlar. Bakın benden sonra onlara nasıl davranacaksınız." [2] Yine Hazret, Ebu Said-i Hudri'nin naklettiği hadiste şöyle buyurmuştur: "Kendimi, çağrılıp icabet etmiş gibi görüyorum; ben sizin aranızda iki paha biçilmez emanet bırakıyorum. Onlar Allah'ın kitabı ve benim soyumdur. Allah'ın kitabı gökle yer arasında çekilmiş olan bir iptir. Soyum da benim Ehl-i Beyt'imdir. Latif ve her şeyden haberdar olan Allah bana onların Havz-u Kevser başında tekrar bana dönünceye kadar birbirlerinden ayrılmayacaklarını haber vermiştir. Bakın benden sonra onlara nasıl davranacaksınız." [3] Yine Hazret, Vedâ Haccı'ndan döndüklerinde Gadirihum denilen yerde şöyle buyurmuştur: "Kendimi çağrılıp icabet etmiş gibi hissediyorum. Ben sizin aranızda iki paha biçilmez emanet bırakıyorum. Onların biri diğerinden daha büyüktür. Allah'ın kitabını ve soyumu. Bakın benden sonra onlara nasıl davranacaksınız. Çünkü onlar, havuz (Havz-i Kevser) başında bana dönünceye kadar birbirlerinden ayrılmayacaklardır." Sonra da şöyle devam eder: "Allah benim mevlamdır. Ben de her mü'minin mevlasıyım." Sonra da Ali'nin elinden tutarak: "Ben kimin mevlası isem, bu Ali de onun mevlasıdır. Allah'ım! Ona dost olana dost ol ve ona düşman olana düşman ol...." [4] Yine Abdullah bin Hanteb şöyle diyor: Hz. Resulullah Cuhfe'de bize hitap ederek şöyle buyurdu: "Ben size kendi canınızdan daha evla değil miyim?" Ashap: "Evet, ey Resulullah, evlasın" dediler. Bunun üzerine, Hazret: "Ben iki şey hakkında sizi sorgulayacağım: Kur'an ve Ehl-i Beyt'im" buyurdu. [5] Benzeri başka rivayetler de mevcuttur. Velhasıl Hz. Resulullah'ın Kur'an ve Ehl-i Beyt ikilisine sarılmayı ve onlardan ayrılmamayı emrettiği hadisler mütevatir olarak, hem Ehl-i Sünnet, hem de Ehl-i Beyt kaynaklarında nakledilmiştir. Bu hadisi yirmiden fazla sahabi nakletmiştir. Hazret, muhtelif vakit ve yerlerde ashabına bunu vurgulamıştır. Bir defa Gadirihum'da, bir defa Vedâ Haccı sırasında Arafat'ta, bir defa Taif'ten dönüşünde, bir defa Medine'de minberi üzerinde ve bir defa da mübarek odasında hasta yatağında iken; odanın sahabelerle dolup taştığı bir sırada konuşur ve: "Ey insanlar! Ben aniden kabzolup gidebilirim. Hüccet olsun diye size daha önce de söylemiştim. Bilin ki, ben sizin aranızda Allah'ın kitabını ve soyum olan Ehl-i Beyt'imi bırakıyorum" buyurur. Sonra da Ali'nin elinden tutup yukarı kaldırarak: "Bu Ali Kur'an'ladır. Kur'an da Ali iledir; havuzun (Havz-i Kevser'in) başında bana dönünceye kadar birbirlerinden ayrılmayacaklardır..." buyuruyor. [6] Ehl-i Sünnet ulemasının hemen tamamı Sakaleyn hadisinin doğruluğunu tasdik etmektedir. Ehl-i Sünnet'in önde gelen alimlerinden olan İbn-i Hacer bu hadise değinirken şöyle der: "Bil ki, Sakaleyn hadisi çeşitli yollarla nakledilmiştir. Yirmiden fazla sahabi bu hadisi nakletmişlerdir. Bu hadisin tariki ile ilgili olarak on birinci şüphede genişçe bahsettik. Bu tariklerin bazısında bu hadisin Vedâ Haccı sırasında Arafe'de buyrulduğu, bazısında Medine'de Hazret'in hasta iken odanın sahabelerle dolu olduğu bir sırada buyurduğu, bazısında Gadirihum'da buyurduğu ve bazısında da Taif'ten dönüşü sırasında okumuş olduğu hutbede buyurduğu geçmektedir. Ancak bunlar arasında hiçbir çelişki yoktur. Zira Hazret'in bu hadisi, Kur'an ve Ehl-i Beyt'in şanına ihtimam açısından bu ve diğer yerlerde defalarca buyurmuş olmasında hiçbir mahzur görülmemektedir..." [7] Acaba, Hz. Resulullah (s.a.a)'in işbu hadislerinde Ehl-i Beyt'i Kur'an'a bir eş kabul edilip kıyamete kadar Kur'an'dan ayrılmayacaklarının açıklanması, onların Kur'an gibi masum olup ümmetin her konuda mercii olduğunu belirtmekte yeterli değil mi? Acaba, Hazret'in: "Onlara sarıldığınız sürece asla sapmazsınız" sözü, İslam ümmetinin onlardan ayrıldıkları her hususta sapıklığa düştüklerini göstermiyor mu? Acaba, birilerinin onların önüne geçip, onların emir ve onayı olmadan, yaptıkları her işin, İslam'a aykırı olduğunu anlatmıyor mu? Acaba, Teberani'nin Sakaleyn hadisinin devamında naklettiği Hazret'in: "Onlardan ileri geçmeyin, yoksa helak olursunuz, onlardan geri de kalmayın yine helak olursunuz. Onlara bir şey öğretmeye de yeltenmeyin. Çünkü, onlar sizden daha bilgilidirler" sözü bu hakikati en iyi şekilde ortaya koymuyor mu? Evet biz Resulullah'ın emrine itaat ederek onlardan öne geçmeyiz. Çünkü onların Kur'an gibi masum olduğuna inanıyoruz. Biz her konuda İslam ümmetinin önderliğinin onlara ait olduğunu kabul ediyoruz Tevrat’tan Kırk Kutsi Hadis Bismillahirrahmanirrahim İmam Ali’nin (as) rivayetiyle Tevrat’tan Kırk Kutsi hadis Önsöz Merhum şeyh Ağa Bozorg Tahrani, Şerifu'z-Zeria adlı eserinde kaydettiğine göre Kırk Kutsi Hadis Kitabı, İmam Ali (as) tarafından Süryaniceden Arapçaya tercüme edilen orijinal Tevrat’ın kırk süresinden ibarettir. Elinizdeki kitap Çehel sure-i Tevrat, Erbain sure Mine-t -Tevrat il Menkule mine’s Suryaniyye ilel Arabiyye, es-Sahaifu’l-Erbeun adlarıyla Arapça ve Farsça olarak defalarca basılmıştır. Bu kitabın ön sözünde: Bu çok önemli faydalar ve değer taşıyan bir kitaptır. Ayrıca yüce manalar taşıyan nasihatlerden ibarettir diye gelmiştir. İmam Ali (as), bu kitabı Hz. Musa b. İmran’ın dilinden, yani İbraniceden Arapçaya tercüme etmiştir. Kitap, Tevrat’tan derlenmiş kırk sublueen ibarettir. Yüce Allah, bu kitap vesilesiyle vasıta olmaksızın Hz. Musa ile konuşmuştur. Bu hakir de bu değerli kitabı, okuyanların kalbinde bir şeyler uyandırması ve onlarında bu güzel ve yüce manalar taşıyan sözlerden faydalanması neticesinde belki bizi de hayır dualarından mahrum etmezlerde bizimde ahiret azığımız olur ümidiyle elimizden geldiğince güzel bir şekilde Türkçeye çevirdik. Hayırlara vesile olması ümidiyle. Tevfik Allah’tandır. Birinci hadis: Allah’u Teala buyuruyor ki: Ölümün olduğunu kesin olarak bilen (Bu bölümdeki hadislerde bilmek ten kasıt yakindir) birisi nasıl neşeli olabiliyor şaşıyorum. Hesaba çekileceğini bilen birisi nasıl mal toplayabiliyor şaşıyorum. Kabir e gireceğini bilen birisi nasıl gülebiliyor şaşıyorum. Dünyanın yok olup gideceğini bilen birisi nasıl onda huzur bulabiliyor şaşıyorum. Ahiret ve onun nimetlerinin ebedi olduğunu bilen birisi nasıl rahatça oturabiliyor şaşıyorum. Dilde âlim olup ta kalpte (gerçekte) cahil olana şaşıyorum. Kalbi temiz olmadığı halde suyla temizlenene şaşıyorum. Kendi ayıplarını görmeyip gaflet ettiği halde başkalarının ayıplarıyla uğraşana şaşıyorum. Allahın tüm yaptıklarından haberdar olduğunu bildiği halde günah işleyene şaşıyorum. Yalnız öleceğini, yalnız kabre koyulacağını ve yalnız hesaba çekileceğini kesin olarak bilen birisi nasıl insanlara böylesine bağlanabiliyor şaşıyorum. Allah-u Teala buyuruyor ki: Allahtan başka bir ilah yoktur; haktır, hak. Muhammed (s.a.a) benim kulum ve resulümdür. İkinci hadis: Allah u Teala buyuruyor ki: Kendi nefsim kendime tanıklık eder ki benden başka bir ilah yoktur. Tekim ve benim hiçbir ortağım yoktur ve Muhammed (s.a.a) benim kulum ve resulümdür. Kim benim kaza ve kaderime razı olmaz, onu tabi tuttuğum sınavlara sabır etmez, ona verdiğim nimetlerime şükür etmez ve ona lütfümden verdiğimle yetinmezse gitsin kendisine benden başka bir rab ve tanrı bulsun ve benim gökyüzümün altından çıkıp gitsin. Kim dünyaya ait bir şeye hüzünlenirse bana öfkelenmiş demektir . Kim benim ona verdiğim bir musibeti benden başkasına şikâyet ederse gerçekte beni şikâyet etmiştir. Kim bir zenginle karşılaşıp ta ona zengin olduğu için saygı ve tevazu gösterirse dininin üçte biri yok olur gider. Kim bir ölüden dolayı yüzüne zarar verirse, eline mızrak alıp benimle savaşan kimse gibidir. Kim bir mezar başındaki odunu( şimdi taştır ) kırarsa, eliyle benim kebemi yıkan kimse gibidir. ( Maksat mezar başındaki ölünün adının yazdığı taştır) Kim yemeğini nerden kazanıp yediğini önemsemezse, bende onu cehenneme hangi kapıdan sokacağımı önemsemem. Kim dinini (bilgi ve amelini) tamamlama yolunda çalışmıyorsa gerçektende gerilik ve noksanlık içindedir. Noksanlık ve geride olan birisi içinde ölüm daha hayırlıdır. Kim bildiğine amel ederse bende onun ilmine ilim katarım. Üçüncü hadis: Allah u Teala buyuruyor ki: Ey Âdemoğlu! Kim kanaat ederse zengin olur. Kim dünyanın çok azına razı olursa, gerçektende Allah Azze ve Celle ye güvenip sımsıkı sarılmıştır. Ey Âdemoğlu! Kim kıskanmak ve çekememezliği terk ederse kendisini rahatlatır. Kim haramlardan kaçınırsa dinini halis ve tertemiz kılar. Kim gıybet etmeyi bırakırsa kalplerde sevgisi yer edinir. Kim halktan uzaklaşırsa onlardan güvende kalır. Kim az konuşursa aklı kâmilleşir. Kim Allah’ın vermiş olduğu az rızka razı olursa Allah’ta onun az ameline razı olacaktır. Ey Âdemoğlu! Bildiklerine amel etmediğin halde bilmediklerini nasıl istersin? Ey Âdemoğlu! Tüm ömrünü dünyayı elde etmek için harcadın (yok ettin). Ahire tinin peşice ne zaman gideceksin?! Dördüncü hadis: Ey Âdemoğlu! Kim dünyaya tamah ederse, Allah’tan uzaklaşmak ve ahirette de zorluk ve sıkıntıdan başka bir şey elde etmez. Ve Allah kalbine öyle bir hüzün ve keder verir ki sonsuza kadar bitmez, öyle bir fakirlik verir ki hiçbir zaman zengin olamaz ve onu öyle uzun arzulara kaptırır ki hiçbir zaman onlara yetişip elde edemez. Ey Âdemoğlu! Her geçen gün ömründen azalıyor ama sen farkında değilsin. Her günkü rızkın benim katımdan sana geliyor ama sen hamt ve şükür etmiyorsun ve ne aza kanaat ediyorsun nede çokla doyuyorsun. Ey Âdemoğlu! Hiçbir yeni gün yoktur ki benim katımdan sana yeni rızklar gelmesin ve senin yaptığın kötü amelleri de meleklerimin bana getirmediği gece yoktur. Benim rızkımı yiyor ve bana isyan ediyorsun. Buna rağmen bana dua ettiğinde sana icabet ediyorum. Benim hayrım sana yetişiyor ve seninse şerrin bana yükseliyor. Öyleyse ben ne kadarda iyi bir mevlayım ve sen ne kadarda kötü bir kulsun. Böyle olmasına rağmen benden istediğin zaman sana veriyor ve günahlarının üstünü örtüyorum. Beşinci hadis: Ey Âdemoğlu! Tövbe etmeyi uzun arzulara kapılarak isteyen, iyi bir ameli olmadığı halde ahir ete gitmeyi ümit edenlerden ve zahitlerin sözlerini söyleyip münafıkların amellerini yapanlardan olma! İhsan ve bağış yapıldığında kanaat etmez ve bir şeyden esirgense sabır etmez. Hayır, bir şeye emblueildiğinde onu yapmaz. Kötü bir işten menedilse onu terk etmez. Salih insanları sever ama onlardan değildir, münafıklardan nefret eder ama kendisi de onlardandır. Ey Âdemoğlu! Hiçbir gün yoktur ki yeryüzü seni kendisine muhatap alıp ta, Ey Âdemoğlu! Benim üstümde yürüyorsun ama sonun benim içime girmektir. Benim üstümde günah işliyorsun ama benim içimde azabı göreceksin. Ey Âdemoğlu! Ben üzüntü eviyim, ben korku eviyim, ben karanlık eviyim, ben akrep ve yılanların eviyim ve ben horluk ve sıkıntı eviyim. Öyleyse gel beni (bu evi) güzel ve sefalı bir yer yapmak için çalış ve beni (bu evi) yıkma. Altıncı hadis: Ey Âdemoğlu! Sizinle, ne azı çoğaltmak için, ne yalnızlıktan korktuğum zaman dost olmak için, ne gücümün yetmediği bir şeyde sizden yardım almak için, ne bir menfaat kazanmak ve nede bir zararı kendimden uzaklaştırmak için yaratmadım. Belki sizi bana çok ibadet edip çok şükür edesiniz ve sabah ve akşamları beni tespih edesiniz diye yarattım. Eğer geçmiştekiler, gelecektekiler ve hayatta olanlarınız, hepiniz bana kulluk etmek için bir araya toplansanız, yinede benim saltanat ve mülküme bir zerre kadar bile bir şey katamazsınız. Öncekileriniz, dirileriniz, ölüleriniz, küçükleriniz, büyükleriniz, hürleriniz, köleleriniz, insanlar ve cinler hepiniz bana günah ve isyan etmek için bir araya toplansanız, yinede benim saltanatıma bir zerre kadar bile zarar gelmez ve azalmaz. Kim artık çalışıp çabalarsa faydası ancak kendisinedir. Şüphesiz ki Allah tüm âlemlerden müstağnidir. Yedinci hadis: Ey dinar ve dirhemin (para pulun) kulları! Şüphesiz ki ben dinar ve dirhemi ancak onunla benim rızkımı alıp yemeniz, benim (sizin için karar kıldığım) elbiselerimden satın alıp giymeniz ve benim yolumda infakta bulunmanız için yarattım. Kitabımı alıp ayaklarınız altına attınız. Dünyayı ise alıp başınızın üstüne koydunuz. Kendi evlerinizi yükseltirken benim evimi alçalttınız. Kendi evlerinize alışıp bağlanırken benim evimden ürktünüz ve yalnız bıraktınız. Bu yüzden) Sizler hür ve iyi kullar değilsiniz. Ey dünya kulları! Şüphesiz sizin misaliniz içi iğrenç ve çirkin, dışı ise sevimli ve çekici görünen alçılanmış mezarlara benzer. Ey Âdemoğlu! Evin çatısındaki lambanın, evin içindeki karanlığı aydınlatamayacağı gibi, sizinde iyi ve güzel sözlerinizin kötü amellerinizle (birlikte olduğu sürece) hiçbir faydası yoktur. Ey Âdemoğlu! Amelini halis ve temiz kıl ve benden bir şey dileme. Şüphesiz ben sana isteyenlerin istediklerinden daha fazlasını bağışlarım. Sekizinci hadis: Ey Âdemoğlu! Gerçektende ben sizi boş yere abes yaratmadım. Sizi başıboş kendi halinize de bırakmadım ve ben sizin yaptıklarınızdan da habersiz değilim. (Bilin ki) Gerçektende siz sevmediğiniz şeylere, benim rıza yetimi kazanmak için sabır etmedikçe, benim katımda olanı elde edemezsiniz. Bana kulluk etmeye sabır etmeniz, size ateşin hararetine sabır ve tahammül etmekten daha kolaydır. Dünyanın azabı da sizin için kıyametin azabına sabır ve tahammül etmekten daha kolaydır. Ey Âdemoğlu! Benim hidayet ettiklerimin dışında hepiniz (hak yoldan) sapmışsınız. Benim şifa verdiklerimin dışında hepiniz hastasınız. Benim zengin kıldıklarımın dışında hepiniz muhtaç ve fakirsiniz. Benim kurtardıklarımın dışında hepiniz helak olmadasınız. Benim günahtan koruduklarımın dışında hepiniz günahkârsınız. Öyleyse tövbe ederek bana dönün ki size merhamet edeyim ve tüm sırlarınızın kendisine gizli olmadığı kimsenin(Allahın) yanında aranızdaki perdeyi (yırtmayın) parçalamayın. Dokuzuncu hadis: Ey Âdemoğlu! Allahın mahlûkatına lanet etmeyin ki tekrar o lanet size geri dönsün. Ey Âdemoğlu! Göklerim, benim isimlerimden birisiyle hiçbir direk ve sütuna dayalı olmadan havada durmakta ama sizin kalpleriniz benim kitabımdan binlerce öğüt ve nasihatle bir türlü doğru yola gelmiyor. Ey insanlar! Bilin ki taş suda nasıl yumuşamazsa, öğüt ve nasihatinde taşlaşmış kalplere faydası yoktur. Ey Âdemoğlu! Nasıl oluyor da haramlardan kaçınmıyor, günah kazanmaktan el çekmiyor, ateşten korkmuyor ve rahmanın gazabından çekinmiyorsunuz! Bilin ki eğer beli bükük yaşlılar, anne sütü içen çocuklar, ağzı bağlı otlayan hayvanlar ve mütevazı alçak gönüllü gençler olmasaydı, gerçektende gökyüzünü sizin üzeriniz de demir, yeryüzünü bakırdan, toprağı da sert taşlardan yapardım. Gökten bir damla bile size yağmur yağdırmaz, yerden bir tane bile tohum yeşertmez ve size azap gönderirdim. Onuncu hadis: Ey Âdemoğlu! Rabbinizden taraf size hak geldiğinde artık kim isterse iman getirsin ve kim de isterse inkâr edip kâfir olsun. Gerçekten de sizler ancak kendinize iyilikte bulunana iyilik ediyor, ancak sizinle ilişki kuranlarla irtibat kuruyorsunuz. Sizinle konuşanla ancak konuşuyor, size yedirenlere ancak yediriyorsunuz. Size insafla davranandan başkasına insafla davranmıyor ve ancak size hürmet ve saygı gösterene hürmet gösteriyorsunuz. Öyleyse hiç birinizin bir diğerine üstünlüğü yoktur. Şüphesiz gerçek müminler, Allaha ve Resulüne inanarak, kendilerine kötülük yapanlara iyilik yapanlar, kendilerinden irtibatı kesenlerle ilişki kuranlar, kendilerini mahrum bırakanlara verenlerdir. Kendilerine hıyanet edenlere insaflı davrananlar, kendilerine küsenlerle konuşanlar ve kendilerine saygısızlıkta bulunanlara saygı ve hürmet gösterenlerdir. On birinci hadis: Ey insanlar! Dünya, evi olmayanların evidir. Malı olmayanların malıdır. Onu ancak akılsızlar toplar ve onunla ancak yakini olmayanlar mutlu olur. Ona ancak (Allaha) tevekkülü olmayanlar tamah eder. Onun zevkleri peşice ancak tanımayanlar (bilgisi, marifeti olmayanlar) gider. (Bilin ki) Kim yok olup gidecek bir nimeti (rahatlığı),geçici bir hayatı ve fani istek ve arzuları seçerse kendisine zulüm etmiştir. Rabbine isyan etmiş (karşı gelmiş) ahire tini unutmuştur ve dünya hayatı onu aldatmıştır. On ikinci hadis: Ey Âdemoğlu! Size verdiğim nimetlerimi ve gerçektende benim sizi tüm âlemlere üstün kılışımı hatırlayın. Doğru yolu bir yol gösteren olmadan bulamadığınız gibi cennetin de yolunu ilim olmadan bulamazsınız. Zorluk ve sıkıntı olmadan mal mülk toplayamayacağınız gibi, cennete de ancak Allah a kulluk ve ibadet etmeye sabır ederek girebilirsiniz. Öyleyse nafile ve mustehaplarla bana yakınlaşın ve benim rıza yetimi yoksulları razı etmekte arayın. Bilin ki benim rızam yoksullardan bir an bile ayrı değildir. Birlikte oturduğunuzda âlimlere ilgi gösterin. Şüphesiz benim rahmetim onlardan (âlimlerden) bir an bile ayrı değildir. Ey Musa! Benim dediklerimi dinle, benim dediklerim haktır: Gerçektende kim bir yoksula üstünlük taslayıp tekebbür etse, kıyamette onu insanların ayakları altındaki bir zerre şeklinde yaratacağım. Kim bir Müslüman’ın gizli/örtülü şeylerini açmaya yeltense (rezil etmek istese), ben de onun yetmiş defa gizli ve örtülü şeyini açarım. Kim bir âlime veya anne-babasına alçak gönüllü olursa onu her iki cihanda yüceltirim. Kim (Allahın rızasına) teslim olmuş bir mümini fakirliğinden dolayı küçümserse, gerçektende benimle savaşa kalkışmıştır. Kim bir mümini benim için severse melekler her iki cihanda da onunla tokalaşır; dünyada gizlice ahirette de açıkça. On üçüncü hadis: Ey Âdemoğlu! Bana ihtiyaçlarınız kadar kulluk edin ve bana ateşe sabır ve tahammülünüz olduğu kadar isyan edin (karşı çıkın). Dünyadan kendinize onda kalacağınız kadar azık toplayın ve ahiret içinde onda kalacağınız kadar kendinize azık toplayın. Gecikmiş ecellerinize (ölümünüze), şu andaki hazır rızklarınıza ve üstü örtülü günahlarınıza bakmayın. Bilin ki benden başka bütün her şey yok olup gidecek. Fakirlikten korktuğunuz gibi ateşten de korksaydınız gerçekten sizi düşünüp, hayal edemeyeceğiniz kadar zengin kılardım. Eğer dünyaya duyduğunuz ilgi ve istek kadar cennete de ilgi ve isteğiniz olsaydı sizi her iki cihanda (dünya ve ahirette) mesut ve mutlu kılardım. Kalplerinizi dünya sevgisiyle öldürmeyin çünkü onun yok olup gitmesi yakındır. On dördüncü hadis: Ey Âdemoğlu! Nice kandiller vardır ki rüzgâr onu söndürmüştür. Nice abid ler vardır ki kendini beğenmişlik, nice fakirler vardır ki fakirlik, nice zenginler vardır ki zenginlik, nice sıhhatli olanlar vardır ki sağlık ve nice âlimler vardır ki ilim onları bozmuştur. Ey Âdemoğlu! Benim için ziraat edin(ekin biçin),benimle ticaret yapın, benden isteyin ve benim için çalışın. Gerçektende, gözlerin görmediği, kulakların duymadığı, kimsenin gönlünden bile geçmeyen kazanç ve kârınız benim katımdadır. Ben çok bağışlayıcı olduğum halde benim hazinelerim ne tükenir, nede saltanat ve padişahlığımdan bir şey azalır. Ey Âdemoğlu! Dinin etin ve kanın gibidir. Eğer dinin ıslah olursa etin ve kanında ıslah olur ve eğer dinin bozulursa etin ve kanın da bozulur. Öyleyse İnsanlara ışık verdiği halde kendisini ateşte yakan kandiller gibi olma. Dünya sevgisini kalbinden çıkar, gerçektende ateş ve suyun bir kapta toplanamayacağı gibi, bende kendi sevgimle dünya sevgisini bir kalpte toplamam. Rızk toplamada kendine yumuşak ol (mutedil ol). Çünkü şüphesiz rızk paylaştırılmıştır, tamahkâr mahrum bırakılmış, cimri kınanmıştır. Ve gerçektende bu nimetler daimi değil ve ecellerinizde bellidir. (Bilin ki) En hayırlı hikmet Allah tan korkmaktır. En iyi zenginlik kanaat etmektir. En hayırlı azık takvadır (Allahtan çekinmektir). En kötü maslahatınız sizi yalana ve en kötü nasihatinizde sizi ara vuruculuğa sürükleyendir. Allah kullarına asla zülüm etmez. On beşinci hadis: Ey iman edenler! Neden yapmadığınız şeyleri başkalarına söylüyorsunuz? Neden kendi el çekmediğiniz şeylerden insanları menediyorsunuz. Neden amel etmediğiniz şeyleri emblueiyorsunuz. Neden yiyemeyeceğiniz şeyleri topluyorsunuz. Neden tövbe etmeyi günden güne geciktiriyor, yıllarca bekliyorsunuz. (yıldan yıla atıyorsunuz) Acaba size ölümden bir güvence veya elinizde sizi ateşten koruyacak/kurtaracak bir buyruk mu var ya hakikaten de cennetlere layık olduğunuzu mu sanıyorsunuz? Acaba bu nimetler (rahatlık) mı sizi böyle düşündürdü yoksa uzun arzularınız mı sizi Allah tan gafil kıldı? Sakın sıhhat ve sağlık sizi aldatmasın. Çünkü yaşayacağınız günler belli, nefesleriniz sayılıdır. İç yüzleriniz aşikâr, gizli şeyleriniz açıktır. Öyleyse ey akıl sahipleri Allah’tan çekinin/sakının ve elinizdekileri ahiret iniz için şimdiden gönderin. Ey Âdemoğlu! Çaba göster çünkü gerçektende ömrün heder olmada /yok olup gitmekte ve annenin karnından çıktığın günden beri her geçen gün biraz daha kabrine (ölümüne) yaklaşmadasın. Öyleyse kendisini başkaları için ateşte yakan kuru ağaç gibi olma! Bilin ki Allah tan başka ilah yoktur (haktır hak).Muhammed (s.a.a) benim kulum ve peygamberimdir. On altıncı hadis: Ey Âdemoğlu! Ben her zaman diriyim ölmeyeceğim. Sana emrettiklerimi yerine getir ve seni menettiğim şeylerden el çek ki senide ölümsüz ve diri kılayım. Ey Âdemoğlu! Ben yok olup gitmeyecek bir padişahım. Bir şeye ol dediğim de hemen oluverir. Sana emir ettiğim şeylerde bana kulluk et ve seni menettiğim şeylerden el çek ki, sende bir şeye ol dediğinde oluversin. Ey Âdemoğlu! Eğer sözün tatlı ve şirin ama amelin kötü ve çirkin olursa, bil ki sen münafıkların başısın. Eğer zahirin (dışın) iyi ve çekici olurda için(gerçek yüzün) çirkin ve kötü olursa en kötü şekilde öleceklerdensin. Ey Âdemoğlu! Benim cennetime ancak büyüklüğüme boyun eğen, gününü beni anarak geçiren, benim için aşırı arzu ve isteklerinin önünü alan, gariplerle kardeşlik yapan, fakirlere yardım eden, musibet görenlere merhametli olan, yetimlere hürmetli ve cömert davranıp, onlar için yufka yürekli bir baba gibi ve dul kadınlara şefkatli bir koca gibi olan girebilir. Kimde bu sıfatlar olsa, beni çağırdığında ona cevap verir ve benden bir şey istediğinde ona vereceğim. On yedinci hadis: Ey Âdemoğlu! Ne kadar çok benden yakınıyorsunuz. Ne kadar çok beni unutuyorsunuz ve ne kadar çok beni inkâr ediyorsun. Hâlbuki ben kullarıma hiç zülüm etmem. Ne zamana kadar katımdan size her gün rızkınız geldiği halde nimetlerimi bilerek inkâr edeceksiniz! Sizin için benden başka rab(düzene sokan) olmadığını bildiğiniz halde ne zamana kadar benim rab olduğumu inatla inkâr edeceksiniz! Size cefa(vefasızlık) etmediğim halde ne zamana kadar bana cefa edeceksiniz. Bedenleriniz için doktor istediğinizde (çağırıyorsunuz) peki kim günahlarınızın sebep olduğu hastalıklardan size şifa verecek. Sizler ancak benim hükümlerimden yakınıp, öfkeleniyorsunuz. Sizlerden biri üç gün yiyecek bulamayınca, ben ne kadar da kötüyüm bende hiç hayırlı bir şey yok derse işte o zaman gerçektende benim nimetlerimi inkâr etmiştir. Kim malının zekâtını vermezse kuşkusuz benim kitabımı hafife almıştır/küçümsemiştir. Kim namaz vaktinin geldiğini bilirde, ona(namaza) doğru yönelmezse gerçektende benden gaflet etmiştir (beni ihmal etmiştir). On sekizinci hadis: Ey Âdemoğlu! Sabırlı ve alçak gönüllü ol ki seni yücelteyim. Bana şükür et ki sana olan nimetlerimi çoğaltayım. Benden bağışlanma dile ki bende seni bağışlayayım. Bana dua etki, bende icabet edeyim. Benden iste sana vereyim. Benim için sadaka ver ki bende rızkını bereketli kılayım. Akrabalarınla sıla-i rahim de bulun ki ömrünü uzatayım ve ecelini geciktireyim. Benden daimi sıhhat ve sağlık iste ve selametliği yalnızlıkta ara. İhlâslı olmayı günah ve günaha şüpheli şeylerden kaçınmakta, zahitliği tövbede, ibadeti ilimde ve zenginliği de kanaat da ara. Ey Âdemoğlu! Karnın tokken nasıl çok ibadet etmek istersin. Çok uyuyarak kalbinin nurani olmasını nasıl istersin. Fakirlikten korktuğun halde Allahtan çok korkmayı nasıl istersin. Yoksul ve fakirleri küçümseyerek Allahın cennetlerine nasıl göz dikersin. On dokuzuncu hadis: Ey İnsanlar! Tedbir gibi akıl, insanları incitmekten el çekmek gibi takva, edep gibi hesaplı davranmak, tövbe gibi şefaatçi ve ilim gibi ibadet yoktur. Namaz ancak korku ve huşuyla, fakirlik de ancak sabırla olmalıdır. Allahın verdiği başarı olmadan ibadet, olmaz. Akıldan güzel dost, cahillikten kötü arkadaş yoktur. Ey Âdemoğlu! Bana kulluk etmek için tüm çabanı harca ki kalbini zenginlikle, elini rızkla ve cismini de rahatlıkla doldurayım. Beni anmaktan gaflet etme yoksa kalbini fakirlikle, bedenini yorgunluk ve halsizlikle, gönlünü sıkıntı ve üzüntüyle, cismini dert ve acıyla ve dünyanı da zorluk ve meşakkatle doldururum. Yirminci hadis: Ey Âdemoğlu! Ölüm sırlarını ortaya çıkaracaktır. Kıyamet haberlerini diyecek ve amel defterin gizli (üstü kapalı) şeylerini ortaya çıkaracaktır. Öyleyse küçük bir günah işlediğinde günahın küçüklüğüne değil, kime isyan edip karşı çıktığına bak. Sana az bir rızk verildiğinde onun azlığına değil, rızkı sana kimin verdiğine bak. Ey Âdemoğlu! Benim hile ve düzenlerini bozacağımdan güvende olduğunu sanma! Çünkü benim hile ve düzenleri bozmam kap karanlık bir gecede, siyah bir karıncanın sert bir kayanın üstünde yürümesinden daha gizlidir. (yani siz hiç farkında bile olmadan ben sizin tüm hile ve düzenlerinizi boşa çıkartırım). Ey Âdemoğlu! Acaba vaciplerimi (farzlarımı) benim size emir ettiğim(benim sizden istediğim) gibi yerine getirdiniz mi? Acaba canınızla malınızla yoksullara yardım ettiniz mi? Size kötülükte bulunana siz iyilikte bulundunuz mu? Size zulüm eden kimseleri, siz affettiniz mi? Sizinle ilişkisini kesenle siz ilişki kurdunuz mu? Size hile ve hıyanet edene siz insaflı davrandınız mı? Sizinle küsenlerle siz konuştunuz mu? Evlatlarınızı (güzel) terbiye ettiniz mi? Din ve dünya işlerinizi Âlimlerden sordunuz mu? Çünkü ben ne şekillerinize nede dış güzelliklerinize bakacağım ancak kalplerinize ve amellerinize bakacağım ve sizdeki bu (yukarıdaki) sıfatlarla sizden razı olacağım. Yirmi birinci hadis: Ey Âdemoğlu! Kendine ve bütün mahlûkatıma (yarattıklarıma) bir bak. Kendinden daha değerli ve üstün birisini bulabilirsen bütün saygınlığını ona sarf et. Yok, eğer kendin değerliysen, tövbe edip hayırlı amellerde bulunarak kendine hürmet ve saygı göster. Ey iman edenler! Allah’ın size olan nimetlerini hatırlayın ve kıyamet günü, ansızın kopacak kıyamet günü, aldananın, aldatanın, kar ve ziyan edenin meydana çıkacağı gün, gerçek olan kıyamet günü, miktarı elli bin yıl olan gün, konuşamayacakları ve mazeret belirtmelerine izin verilmedikleri gün, felaket/afet günü, imdat için bağırıp yardım isteme günü, suratları astıran, azabı pek şiddetli olan gün, hiçbir kimsenin hiçbir kimseye yardım edemeyeceği gün, helak etme günü, yerin sarsılacağı gün, şiddetli bir gürültüyle gelip çatacak, yürekleri koparacak felaket gününden önce Allah' tan korkup çekinin! Bağırış ve yerin sarsılmasından önce dağların döküleceği günden dolayı Allah' tan korkup çekinin! O günün korkusundan çocuklar ihtiyarlayacak. Duyduk ve isyan ettik diyenler gibi olmayın. Yirmi ikinci hadis: Ey iman edenler! Beni çoklu anın. Ey İmran oğlu Musa! Ey beyan (açıklama) sahibi! Benim renkli ve güzel sözlerimi iyi dinle. Gerçektende ben Allah’ım, hesaba çekici güçlü padişah. Benimle senin aranda tercüman yoktur. Faiz yiyenlerle anne ve babasına karşı gelenleri Rahmanın gazabı ve ateş parçalarıyla müjdele. Ey Âdemoğlu! Kalbinde katılık, bedeninde hastalık ve rızkında azlık ve mahrumiyet bulduğunda bil ki gerçektende boş ve sana faydasız sözler konuşmuşsun. Ey Âdemoğlu! Kalbin ve dilin düzelmedikçe dinin düzelmez. Dilinde düzelmeyene kadar, kalbin düzelmez. Dilinde rabbinden utanıp hayâ etmeyene kadar düzelmez. Kendi ayıplarını gizleyip insanların ayıplarını görürsen ancak şeytanı razı etmiş ve Rahmanı da gazaplandırmışsındır. Ey Âdemoğlu! Dilin aynı bir aslandır eğer başıboş bırakırsan seni helak eder ve senin helâke tin dilinin ucunda bulunmakta. Yirmi üçüncü hadis: Ey Âdemoğlu! Gerçektende şeytan sizin için apaçık bir düşmandır. Öyleyse onu düşman tutun. Bölük bölük Allah’a doğru mahşur olup, Allah’ın huzurunda saf saf duracağınız, amel defterinizin her harfini okuyacağınız ve gizli ve aşikâr da yaptığınız şeylerin sizden sorulacağı gün için amel edin(iyi amellerde bulunun). Sonra o gün çekinen takva sahipleri cennetlere doğru bölükler halinde yöneltilecekler. Günahkârlar ise guruplar halinde cehenneme sokulacaklar. Bu müjde ve korkutmalar Allahtan size yeter. Bilin ki ben Allah’ım o halde beni tanıyın ve benim size nimet veren, öyleyse bana şükür edin. Benim çok bağışlayan, o halde benden bağışlanma dileyin. Benim sizin hedefiniz öyleyse sadece bana yönelin ve benim iç yüzleri bilen o halde benden korkun. Yirmi dördüncü hadis: Allah, kendisinden başka hiçbir ilah ve tanrının olmadığına tanıklık ediyor ve bütün melekler ve ilim sahipleri de adalet üzere durdukları halde, izzet ve hikmet sahibi Allah’tan başka bir ilah olmadığına şahadet ediyorlar. Gerçektende Allah katında ki din ancak İslam’dır. Öyleyse tüm hayır yapanlara cenneti müjde ver. Tüm kötülük yapanlarda hela kete ve hüsrana uğramışlardır Kim Allah’ı tanıyıp ona kulluk ederse kurtulmuştur. Kim şeytanı tanıyıp ona karşı çıkarsa esenlikte olur. Kim hakkı tanıyıp/bilirde ona uyarsa güvendedir. Kim batılı tanır ve ondan sakınırsa zafer ve kurtuluşa ermiştir. Kim dünyayı tanırda onu atıp terk ederse kurtulmuştur. Kim ahireti tanıyıp onu isterse ona ulaşır. Şüphesiz Allah istediğini doğru yola hidayet eder (yöneltir) ve ona doğru döndürüleceksiniz. Ey Âdemoğlu! Gerçekten de Allah senin rızkını vermeyi üstlenmişse, onu elde etmek için bu kadar uzun çalışman neden? Bütün yaratıklar gerçektende benimse bu cimrilik neden? Şeytan bana düşmanken bu gaflet neden? Hesaba çekilmek ve sırat köprüsünden geçmek hakikatken bu mal toplama neden? Allah’ın azabı ve cezası gerçekse bu isyan ve günah neden? Allah’ın cennet de ki karşılık ve sevabı hakikatse bu boş durmalar neden? Bütün her şey benim kaza ve kaderim (irademle) oluyorsa bu umutsuzluk neden? İşte bu yüzden elinizden çıkan ve ulaşamadığınız şeylere üzülmeyin ve elde ettiklerinize de sevinmeyin. Yirmi beşinci hadis: Ey Âdemoğlu! Azığını çoğalt çünkü yol uzun mu uzundur. Gemini yenile (sağlamlaştır) çünkü deniz derin mi derindir. Yükünü hafiflet çünkü sırat ince mi incedir. Amelini halis kıl çünkü amelini inceleyecek olan çok dikkat sahibi birisidir. Uykunu kabre, üstünlüğünü amellerin ölçüldüğü vakit e, istek ve arzularını cennete, rahatlığını kıyamete ve lezzetini hurul eyne sakla ve sen benim için ol ki bende senin için olayım. Dünyayı küçümseyerek bana yakınlaş. Günahkârlara kin duyup, nefret ederek ve hayır işler yapanlarla dindar olanları severek ateşten uzaklaş. Çünkü hayır ve iyi işlerde bulunanların ecrini zayi etmez (boşa çıkarmaz). Yirmi altıncı hadis: Ey Âdemoğlu! Güneş ve çöldeki çakıl taşlarının hararet ve sıcaklığına bile sabır edip dayanamazken nasıl olurda bana karşı çıkıyorsunuz. Şüphesiz cehennemin yedi katı ve katlarında bir birlerini yiyen ateşler vardır. Cehennemin her katında ateşten yetmiş bin vadi ve her vadide de ateşten yetmiş bin bölüm bulunur. Her bölümde de ateşten yetmiş bin şehir ve her şehirde de ateşten yetmiş bin saray, her sarayda yetmiş bin ateşten ev, her evde ateşten yetmiş bin oda, her odada yetmiş bin ateşten kuyu, her kuyuda yetmiş bin ateşten tabut, her tabutta ateşten yetmiş bin zakkum ağacı, her ağacın altında yetmiş bin ateşten kazık, her kazıkta yetmiş bin ateşten zincir, her zincirde ateşten yetmiş bin büyük yılan (ejderha) bulunmaktadır. Yılanların her birisinin uzunluğu yetmiş bin ziradır. Her yılanın karnında siyah zehirden bir deniz vardır. O denizde yetmiş bin ateşten akrep, her akrebin de yetmiş bin ateşten kuyruğu vardır. Kuyruklarının her birisinin uzunluğu yetmiş bin omurga kemiği kadardır. Her bir omurga kemiğinde kızıl zehirden bin ritil ( bir ritil 460 gr.)vardır. And olsun hakkıma ve and olsun Tur dağına ve and olsun büyük bir sayfada yazılı olan kitaba ve and olsun beyt-ul memura ve and olsun bu yüksek çatıya (gökyüzüne) ve and olsun ateş tutan denize ki ey Âdemoğlu ben bu ateşleri (cehennemleri) ancak bütün kâfirler, cimriler, söz dolandıranlar, anne ve babasına karşı gelenler, zekât vermeyenler, faiz yiyenler, zina yapanlar, haram toplayanlar, Kuran’ı unutanlar ve komşularına eziyet edenler için yarattım. Ancak kim tövbe eder, inanıp iyi ve hayırlı ameller yaparsa o başka. Kendinize merhamet edin ey kullarım; Çünkü bedenler (iniz) zayıf, yolculuğunuz uzun, yükünüz ağırdır. Sırat köprüsü incedir. Cehennemin ateşi tutuşturulup kor gibi olmuştur. (O günde) nida edip seslenecek İsrafil (a.s) ve hüküm edecek olan da âlemlerin rabbi Allah’tır. Yirmi yedinci hadis: Ey insanlar! Gerçektende kendisi fani, nimetleri yok olup gidecek ve hayatı kısa ve geçici olan bu dünyaya nasıl rağbet edip razı oluyorsunuz. Oysaki gerçektende itaat eden kullar için sekiz kapısı olan cennetler benim katımdadır. Her cennette yetmiş bin yem yeşil zafer an bağları, her bağda yetmiş bin inci ve mercandan yapılmış şehirler, her şehirde yetmiş bin yakuttan saray, her saray da yetmiş bin zümrütten ev, her evde yetmiş bin altından oda, her odada yetmiş bin gümüşten yer masası (sehpa), her yer masasının üstünde, yetmiş bin sofra vardır. Her sofrada yetmiş bin mücevherden tepsiler, her tepside yetmiş bin çeşit yemek vardır. Her yer masanın etrafında kırmızı altından yetmiş bin taht (divan), her tahtın üstünde yetmiş bin ipekten halılar vardır. Her tahtın çevresinde yetmiş bin saf ve temiz hayat suyundan, sütten, şaraptan ve baldan nehirler, her nehirde yetmiş bin çeşit meyve vardır. Aynı şekilde her evde yetmiş bin çadır, her çadırda yetmiş bin halı, her halının üzerinde yetmiş bin huri ve onların eli altında beyaz inciler kadar güzel yetmiş bin hizmet eden cariyeler vardır. Buradaki sarayların üzerinde kâfurdan yetmiş bin kubbe, her kubbede Rahmanın katından hiçbir gözün görmediği, hiç bir kulağın duymadığı ve hiçbir insanın gönlünden bile geçmeyen yetmiş bin hediye vardır. Arzulandığında meyveler, çok lezzetli kuş etleri ve gizlenmiş inciler gibi olan huriler anında hazır oluverir. (İşte bunlar dünyada) yaptıkları (iyi amellere) karşılıktır. Orada ne ölürler, ne ağlarlar, ne üzülüp hüzünlenirler, ne yaşlanırlar, ne ibadet ederler, ne oruç tutarlar, ne namaz kılarlar, ne hastalanırlar, ne idrarlarını nede dışkılarını yaparlar (yani tuvalet ihtiyacı duymazlar), ne uyurlar, ne zorluğa düşerler ve nede oradan çıkarılırlar. O halde kim benim rızamı, cömertlik yurdumu ve komşuluğumu dilerse, onu sadaka vermek, dünyayı hor ve küçük görmede ve aza kanaat etmede arasın. Kendi nefsim kendine tanıklık eder ki benden başka ilah yoktur; İsa ve Üzeyir kullarımdan iki kul ve resullerimden iki resuldürler. Yirmi sekizinci hadis: Ey Âdemoğlu! Mal, benim malımdır ve sen de benim kulumsun. Bil ki bu dünyadan sana ancak yiyip yok ettiğin yemekten, giyip eskittiğin elbiseden, sadaka vererek geriye (ahiretine) bıraktıklarından başka bir şey kalmayacak. Ama biriktirip infak etmediğin şeylerden ise senin nasibin ancak benim öfke ve gazabım olacak. Bil ki gerçektende sen üç bölümden oluşuyorsun. Birisi benim, birisi kendinin ve biriside senle benim aramdadır (ikimizin arasındadır). Ama benim olana gelince, ruhun benimdir. Senin olana gelince, amellerin senindir. Ama ikimizin arasında olana gelince, dua senden ve icabette bendendir. Ey Âdemoğlu! Takvalı ol ki beni tanıyasın. Açlık çek ki beni göresin. Bana kulluk etki beni bulasın. İnsanlara bağlanma (bana ibadet için uzaklaş) ki bana ulaşasın. Ey Âdemoğlu! Padişahlar yaptıkları zulümden, Arap sinirli oluşundan, âlimler çekememezliğinden, fakirler yalandan, tacirler hıyanetlerinden, çiftçiler cahilliklerinden, abitler riyalarından, zenginler kibirlerinden, Allahın kitabını okuyanlar gafletlerinden, boyacılar boyada yaptıkları sahtekârlıktan ve zekât vermeyenler, zekât vermediklerinden dolayı ateşe (cehenneme) girdiklerinde, artık cenneti isteyecek kimse nebluee? Yirmi dokuzuncu hadis: Ey inananlar! Allah’tan layık olduğu şekilde çekinin ve gerçekten de ancak Müslüman olarak ölün. Ey Âdemoğlu! İlim olmadan amel etmek, yağmur yağmadan, çakan şimşeklere benzer ve amelsiz ilimde meyvesiz ağaca benzer. Zahitlik ve Allah korkusu olmadan olan ilim, zekâtsız mala, tuzsuz yemeğe ve düz bir kayanın üstünde yapılmış çiftçiliğe benzer. Ahmak adamın yanında ilim, Velayet Hadisi Hz. İmam Ali (a.s)'ın imametini ispatlayan naslardan bir diğeri de, Hz. Resulullah'tan mükerrer olarak nakledilen: "Ali benden sonra bütün mü'minlerin velisidir" buyruğudur. Bu ifadeyi içeren bir çok sahih hadis mevcuttur. Bu hadis Ehl-i Beyt mezhebine bağlı kaynaklarda mütevatir olarak nakledilmiş olmasına rağmen, biz Ehl-i Beyt mezhebine bağlı olan kaynaklardan istifade etmeyeceğiz ve yalnızca Ehl-i Sünnet kardeşlerimizin muteber kaynaklarında yer alan bu sahih hadislerden sadece birkaç tanesine değineceğiz. Kısacası, Hz. Resulullah'ın mükerrer olarak Hz. Ali'nin kendisinden sonra bütün mü'minlerin velisi olduğunu vurgulamıştır. Hz. Resulullah (s.a.a)'in bu ifadesi o Hazret'i kendinden sonra mü'minlerin önderi ve yöneticisi olarak tayin ettiğini ve bunu her fırsatta mü'minlere bildirdiğini göstermektedir. Çünkü daha sonra üzerinde duracağımız üzere; "Veli" kelimesinden ilk akla gelen anlam budur. Nasıl ki, "Çocuğun velisi babasıdır" denildiğinde bundan; "çocuğun işlerini yöneten ve ondan sorumlu olan babasıdır" anlamı anlaşılıyorsa, "Mü'minlerin velisi falandır" denildiğinde de bundan onların yöneticisi ve sorumlusu, o kimsedir anlamı anlaşılır. Demek ki, bir şeyin velisi onun sorumlusu ve idarecisi anlamını ifade eder. O halde Hz. Resulullah da: "Benden sonra mü'minlerin velisi Ali'dir" dediğine göre, Hz. Resulullah'tan sonra mü'minlerin sorumlusu, idarecisi ve önderi Hz. Ali olduğu anlaşılır. İşte bizim inancımız da budur. Biz Hz. Resulullah'tan sonra mü'minlerin sorumlusu, idarecisi ve yöneticisinin Hz. Ali olduğuna inanıyoruz ve delilimiz de Hz. Resulullah'tan bize ulaşan bu ve benzeri hadislerle konuyla ilgili olduğuna inandığımız ayetlerdir. Şimdi Hz. Resulullah'ın bu tabirinin geçtiği hadisleri görelim: 1. HADİS Ebu Davut Teyalisi'nin İbn-i Abbas'tan naklettiği hadiste şöyle geçer: "Hz. Resulullah Hz. Ali'ye şöyle buyurdu: "Sen benden sonra her mü'minin velisisin." Bu hadisi, Ahmet bin Hanbel "Müsned" adlı kitabının 2903 numaralı hadisinde nakletmiştir. Yine bu hadis, "El-İsabe"nin hamişinde basılmış olan "El-İstiab" kitabının c. 3 s. 28, İbn-i Hacer'in "El-İsabe" adlı kitabının c. 2 s. 509, Kunduzi Hanefi'nin "Yenabi-ül Meveddet" adlı kitabının s. 55 ve s. 182, Hakim'in "El-Müstedrek" adlı kitabının c. 3 s. 134, İbn-i Asakir'in "Tarih-i Dimeşk" adlı kitabının Hz. Ali'nin hayatı bölümünün c. 1 s. 384 ve benzeri bir çok muteber hadis kaynaklarında yer almıştır. 2. HADİS Sahih tarikle nakledilen İmran bin Hüsâyn'in hadisidir. Bu hadis, Müsned-i Ahmet bin Hanbel'in 19081 numaralı hadisi ve Sünen-i Tirmizi'nin 3645 numaralı hadisidir. İmran bin Husâyn der ki: "Hz. Resulullah (s.a.a) bir grup savaşçı gönderdi ve başlarına Ali bin Ebu Talibi verdi. Ali, elde edilen ganimetinin humusundan (beşte birinden) kendine bir cariye seçti. Bunu, maiyetindekilerin bazıları hazmedemedi; onlardan dört kişi anlaşıp Peygamber'e şikayet etmeyi kararlaştırdılar. Döndüklerinde biri Peygamber'in yanına yaklaşıp: "Ey Resulullah! Görüyor musun? Ali böyle-böyle yaptı" dedi. Peygamber onu duymazlıktan geldi. Bu sefer ikincisi yaklaşıp aynı sözleri tekrarladı. Hazret yine duymazlıktan geldi. Üçüncü ve dördüncü kişi de aynı şeyi tekrarlayınca, Hz. Resulullah (s.a.a)'in kızdığı yüzünden belli olurcasına onlara dönerek: "Ali'den ne istiyorsunuz?! Ali'den ne istiyorsunuz?! Ali'den ne istiyorsunuz?! Ali benden, ben de Ali'denim. O benden sonra her mü'minin velisidir" buyurdu. Bu hadisi aynı zamanda Nesai, "Hasais-i Emir-ül Mü'minin" adlı kitabının 97. sayfasında, Harezmi Hanefi, "El-Menakıb" adlı kitabının 92. sayfasında, İbn-i Hacer, "El-İsabe" adlı kitabının 2. cildinin 509. sayfasında, Şeblenci, "Nûr-ül Ebsar" adlı kitabının 158. sayfasında, İbn-i Asakir, "Tarih-i Dimeşk" adlı kitabının Hz. Ali'ye ait bölümünün 1. cildinin 381. sayfasında, Bağavi, "Mesabih-us Sünnet" adlı kitabının 2. cildinin 275. sayfasında, İbn-i Esir, "Cami-ül Usul" adlı kitabının 9. cildinin 470. sayfasında, Kunduzi Hanefi, "Yenabi-ül Meveddet" adlı kitabının 53. sayfasında, Sibt bin Cevzi, "Tezkiret-ül Havvas" adlı kitabının 36. sayfasında, İbn-i Talha Şafii, "Metalib-us Sual" adlı kitabının 1. cildinin 48. sayfasında nakletmişlerdir. Ayrıca bakınız; "Kenz-ül Ümmal kitabı" c. 15 s. 124, Riyaz-un Nezre c. 2 s. 225 vs. Yukarıda adreslerini verdiğimiz bütün bu kitaplar Ehl-i Sünnet kardeşlerimizin muteber kitaplarındandırlar, isteyen kardeşlerimiz bu kitaplara başvurabilir. Elbette kitapların baskı farklılıkları olabilir. Eğer mezkur hadisi verilen adreste bulamazlarsa, araştırdıkları taktirde elbette ki adı geçen kitaplarda farklı sayfalarda bile olsa bulacaklardır. 3. HADİS Yine sahih senetlerle nakledilen Bureyde'nin hadisinde Hz. Resulullah'ın aynı tabiri kullandığını görmekteyiz. Ahmet bin Hanbel Müsned'inin 21934 numaralı hadisinde şöyle yazıyor: "Bureyde dedi ki: "Resulullah (s.a.a) Yemen'e iki birlik gönderdi, birinin başına Ali bin Ebu Talib'i diğerine ise Halid bin Velid'i tayin etti ve onlara dedi ki: "Eğer birleşirseniz kumanda Ali'nindir ve eğer tekrar ayrılırsanız, yine her biriniz kendi birliğinin kumandanıdır." Bureyde der ki: "Yolumuza devam ederken önümüze Yemen halkından "Zübeyde oğulları" çıktı. Onlarla savaştık, onlara zafer kazanıp bizimle savaşanları katlettikten sonra, esir alınan kadınlardan Ali kendine birini seçti. Bunun üzerine Halid, benimle Peygamber (s.a.a)'e olayı bildiren bir mektup gönderdi. Ben Peygamber'in huzuruna varıp mektubu verdim ve Hazret mektubu okutunca, yüzünden çok sinirlenmiş olduğunu gördüm. Ben: "Ey Resulullah! Ben sana sığınırım. Beni bir adamın emrine verdin ve onun sözünü dinlememi emrettin. Ben de görevimi yerine getirdim" dedim. Bunun üzerine, Hz. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Ali'nin aleyhinde bulunma. O bendendir, ben de ondanım ve o benden sonra sizin velinizdir. O bendendir, ben de ondanım. O benden sonra sizin velinizdir." Bu hadisi yine Ahmet bin Hanbel "Müsned" adlı kitabının 21883, 21889, 21958, 21979 ve 21950 numaralı hadislerinde ve Buhari "Sahih-i Buhari" ismini alan hadis kitabının 4003 numaralı hadisinde farklı ibarelerle nakletmiştir. Onların bazısında Hz. Resulullah sinirlenerek: "Ben kimin velisi isem, Ali de onun velisidir" buyurmuş, bazısında da Ali'ye karşı bir kin beslenilmemesi gerektiğini ve Ali'nin humustan hakkının bundan da fazla olduğunu vurgulamıştır. Nesai de bu hadisi "Hasais-i Aleviyye" kitabında nakletmiştir. Onun nakline göre, Hz. Resulullah şöyle buyurmuştur: "Ey Bureyde! Ali'ye karşı kin besleme... Çünkü Ali bendendir, ben de Ali'denim; o benden sonra sizin velinizdir." [1] İbn-i Cerir ise, bu hadisi şöyle naklediyor: "Bureyde dedi ki: Hz. Resulullah'ın sinirden yüzü kızarmıştı ve şöyle buyurdu: "Ben kimin velisi isem, Ali de onun velisidir." Bureyde diyor: "Bunun üzerine, Ali'ye karşı nefsimde her ne yanlış duygu vardıysa hepsi gitti ve kendi kendime: "Hayatta bir daha asla onu kötülükle anmam" dedim. [2] Teberani ise, bu olayı daha detaylı şekilde nakletmiştir. O şöyle yazıyor: "Bureyde Yemen'den döndüğü gün Mescid'e girer, Peygamber'in kapısı önünde birkaç kişi görür. Onlar Bureyde'yi karşılayıp selamlarlar ve: "Ne haber var?" diye sorarlar. O: "Hayırdır, Allah Müslümanlar'a fetih ihsan etti" der. Onlar öyleyse niye geldin?" deyince, Bureyde şöyle der: "Bir cariyeyi humus hissesi gereğince Ali aldı, ben bunu Peygamber'e haber vermeye geldim." Onlar: "Bunu Peygamber'e haber ver, haber ver, Ali'yi Peygamber'in gözünden düşüreceksin" derler. Onlar böyle konuşurken, Hz. Resulullah (s.a.a) onların bu konuşmasını kapının arkasından işitiyormuş. Bu arada Hz. Resulullah dışarı çıkar ve onlara şöyle der: "Ali'nin aleyhinde konuşan kimselere ne oluyor? Ali'ye kim buğzederse, bana da buğzetmiş olur. Kim Ali'den ayrılırsa, benden de ayrılmış olur. Ali bendendir, ben de Ali'denim. Ali benim tıynetimden yaratılmıştır, ben de İbrahim'in tıynetinden yaratılmışım ve ben İbrahim'den daha efdalim "Öyle bir zürriyet ki, bir birinin parçasıdır ve Allah işiten ve bilendir." [3] Ey Bureyde! Meğer bilmiyor musun ki Ali, aldığı cariyeden daha fazla hak sahibidir ve o benden sonra sizin velinizdir?" [4] Görüldüğü üzere bu hadis bir çok tarikle Bureyde'den nakledilmiştir ve bu tariklerin hepsi de muteber tariktir, böylece bu hadisin sahih hadis oluşunda bir kuşku söz konusu değildir. 4. HADİS Yine Hz. Resulullah'tan nakledilen bir hadiste, Hazret'in Hz. Ali'ye hitaben şöyle buyurmuş olduğu rivayet edilmektedir: "Ey Ali! Cenab-ı Allah'tan senin için beş dilek diledim. Bunlardan dördünü bana ihsan etti, birini ise benden esirgedi. Bana ihsan ettiklerinden birisi, senin benden sonra mü'minlerin velisi olmandır." [5] 5. HADİS Yine İbn-i Seken'in Vaheb bin Hamza'dan naklettiği hadiste de aynı tabirin geçtiğini görmekteyiz. İbn-i Hacer'in "El-İsabe" kitabında Vaheb'in hayatı bölümünde de yer aldığı üzere, Vaheb şöyle der: "Ali ile sefere çıktım ve kendisinden sertlik gördüm, içimde dedim ki; dönünce onu şikayet edeceğim. Döndüm ve Peygamber'e Ali'den bahsettim ve aleyhinde şikayette bulundum. Bunun üzerine, Hz. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Bana Ali'nin hakkında böyle şeyler söyleme, o benden sonra sizin velinizdir." [6] Bu hadisi Teberani de "El-Kebir" adlı kitabında nakletmiştir. Ancak onun naklinde: "Ali hakkında böyle konuşma , o benden sonra sizin durumunuzla ilgili insanların en evlâsıdır" tabiri yer almıştır. 6. HADİS Yine İbn-i Ebu Asim'in Hz. Ali'den naklen Hz. Resulullah'ın: "Ben mü'minlere kendi nefislerinden daha evlâ değil miyim?" Onlar da "Evet sen daha evlâsın" dedikleri zaman; "Ben kimin velisi isem o (Ali) da onun velisidir" buyurduğunu nakletmektedir. [7] Aziz okurlar, bu hadislerin benzerlerini daha da fazlalaştırmak mümkündür. Şimdi siz aziz okurların vicdanına sesleniyorum. Acaba sizce bu hadislerde Hz. Resulullah neyi vurgulamaktadır? Acaba Hz. Resulullah: "Ali benden sonra sizin velinizdir" buyurmakla neyi ifade etmektedir? Siz bu hadislere nasıl bir anlam veriyorsunuz? Acaba Türkçe'mizde de aynen kullanılmakta olan "veli" kelimesinden siz ne anlıyorsunuz? Acaba Arapça'da "veli" kelimesinin aynı zamanda yardımcı, dost, muhip, akraba, tabi, arkadaş ve komşu anlamlarında kullanıldığını bahane ederek, bu kelimeyi duyulduğunda ilk akla gelen (yetkili ve sorumlu) anlamından çıkarıp da öteki anlamlarda kullanıldığını iddia etmek mümkün müdür? Böyle şey olamaz demeyin. Bazıları, kendi ön varsayımlarını tevcih etmek için bu hadisi Ali sizin yardımcınızdır, dostunuzdur, arkadaşınızdır veya muhibbinizdir şeklinde yorumlamış ve böyle bir basit cümleyi söylemeyi Hz. Resulullah'a yakıştırmışlardır. Oysa Hz. Resulullah'ın: "Ali benden sonra sizin velinizdir" buyruğu Hazret'in Hz. Ali'yi diğer mü'minlerde bulunmayan bir özelliğe getirmek istediğini göstermektedir. Bu özelliğin yalnızca Hz. Ali'de bulunduğunu ve diğer mü'minlerin bu özellikte onunla ortak olmadığını vurgulamaktadır. Hadisten anlaşılan budur. Şimdi soruyorum. Acaba bu ayrı özellik onun diğer mü'minlerin dostu, yardımcısı ve yukarıda işaret ettiğimiz konulardan biri olabilir mi? Elbette ki, olamaz. Çünkü mü'minlerin tümü yekdiğerinin dostu, yardımcısı ve muhibbidir. Bunu bilmeyen yoktur ki, Hz. Resulullah bunu bizzat Hz. Ali hakkında açıklama ihtiyacı duymuş olsun. Hz. Resulullah'ı en basit insanın bile şüphe etmediği böyle bir açık şeyi izah etmekten tenzih ederiz. Bu onun beliğ hikmetine, ismet ve yüce peygamberlik şanına yakışmaz. O halde Hz. Resulullah bu buyruğunda kendi kardeşi olarak nitelediği Hz. Ali için mü'minlere gizli olabilecek bir meziyeti açıklamaya çalışıyor. Bu ise böyle bir tabirin duyulduğunda ilk akla gelen sorumluluk ve önderlik meziyetinden gayri bir şey olamaz. Sonra Hz. Resulullah'ın Hz. Ali için ispatladığı bu meziyetin kendinden sonraya tahsis kılması bunun ayrı bir kanıtıdır. Zira Ali'nin mü'minlere olan dostluğunu, yardımını ve muhipliğini Hz. Resulullah'ın hayatından sonrasıyla sınırlandırılması düşünülemez. Çünkü o, risalet evinde büyümeye başladığı günden itibaren mü'minlere dost, yardımcı ve muhip ola gelmiş ve mübarek ömrünün sonuna kadar, bir an bile bu vazifesinde bir kusur göstermemiştir. O halde böyle bir özelliği Peygamber'in hayatından sonrasıyla sınırlandırmak anlamsızdır. Demek ki, bu hadiste ispatlanan meziyet, öyle bir meziyettir ki, bu Hz. Peygamber'in hayatından sonra başlar. Onun ise yukarıda işaret ettiğimiz mü'minlerin sorumlusu, yetkilisi ve önderi anlamından başka bir şey olması mümkün değildir. Bundan başka, bu hadislerin kendi metinlerinde bizzat bu anlam dışında başka bir anlama yorumlanması asla mümkün olmayan açıklama mevcuttur. Buna örnek olarak yukarıda naklettiğimiz İbn-i Ebu Asim'in hadisiyle Ahmet bin Hanbel'in "El-Müsned" adlı kitabının 21867 numaralı hadisinde Bureyde'den nakletmiş olduğu hadisi zikredebiliriz. Çünkü İbn-i Ebu Asim'in hadisinde Hz. Resulullah: "Ali benden sonra sizin velinizdir" buyurmadan önce onlara kendi konumunu hatırlatarak: "Ben mü'minlere kendi nefislerden daha evlâ değil miyim" buyurmuş ve ilk önce kendi makamını belirtmiştir. Sanki Hazret, kullanacağı veli kelimesinin anlamında bazı fırsatçıların sonra birtakım oyunlar oynayacağını biliyordu ve böylece onların oynayacakları bu oyunu bozmak istiyordu. Ahmet bin Hanbel'in naklettiği, 21867 numaralı hadiste de durum aynıdır. Ahmet bin Hanbel'in Bureyde'den nakletmiş olduğu hadis aynen şöyledir: "Ali ile Yemen'e gazveye gittim, kendisinden sertlik gördüm ve geri döndüğümde Peygamber'e gidip Ali'nin aleyhinde şikayette bulundum. Baktım ki, Peygamber'in yüzü değişti ve bana şöyle buyurdu: "Ey Bureyde! Ben mü'minlere, onların kendi nefislerinden daha evlâ değil miyim?" Ben: "Evet, ey Resulullah! Sen daha evlâsın" dedim. O zaman Hz. Resulullah dedi ki: "Ben kimin mevlâsı isem Ali de onun mevlâsıdır." [8] Bu hadisi aynı zamanda Hakim, "El-Müstedrek" adlı kitabının 3. cildinin 110. sayfasında nakletmiş ve Müslim'in sahih saydığı tarikle nakledildiğini belirtmiştir. Yine bu hadisi Zehebi, "Telhis" adlı kitabında nakletmiş ve muteber olduğunu belirtmiştir. Şimdi soruyorum; aziz dostlar, bu hadisleri başka bir anlama yorumlamak mümkün müdür? Hz. Resulullah'ın mü'minlere, onların kendi nefislerinden daha evlâ olması mü'minlere ait işlerde Hz. Resulullah'ın daha yetkili olduğu ve tasarruf yetkisinin onlardan önce olduğu anlamını ifade etmiyor mu? Hz. Resulullah bizzat kendi makamına işaret ederek Ali'yi de kendi konumuna getirdiğine göre, Hz. Ali'nin de aynı yetki ve konumda olduğu ortaya çıkmıyor mu? Bu hadislerin anlamının yönetici, önder ve sorumlu olduğu kimsenin şüphe edemeyeceği kadar açıktır. Ancak yukarıda da işaret ettiğimiz gibi, birileri birtakım ön yargılara sahip olduğundan ve bu anlamın onların bu ön yargılarıyla bağdaşmadığını gördüklerinden, gülünç sayılacak zorlamalarla bile olsa, bu hadisleri kendi ön yargılarına uygun olarak yorumlamak zorundadırlar. Aksi taktirde kendi ön yargılarıyla çelişecekler ve bunu da kendilerine sığdıramıyorlar. Ancak böyle düşünenlere sorulmalı ki, acaba sizler aynı kelimenin kullanılmış olduğu aşağıda örnek vereceğimiz hadisleri nasıl yorumluyorsunuz? Acaba şu aşağıda nakledeceğimiz hadislerde de aynı yorumu ortaya atabilir misiniz? Müslim'in 5340 ve Buhari'nin 2060 numaralı hadisinde Ümm-ül Mü'minin Aişe'nin, Hak Teala'nın: "Yetimleri, evlenme çağına gelene kadar deneyin; onlarda olgunlaşma görür­seniz, mallarını kendilerine verin; büyüyecekler de geri alacaklar diye onları, isrâf ederek ve tez elden yemeyin. Zengin olan, iffetli olmaya çalışsın, yoksul olan uygun bir şekilde yesin. Mallarını kendilerine verdiğiniz zaman, yanlarında şahid bulundu­run. Hesap sormak için Allah yeter" [9] ayeti hususunda şöyle dediğini naklediyor: "Bu ayet yetimlerin velisi hakkında nazil olmuştur. Fakir olduğu taktirde onun malından maruf ölçüler dahilinde yiyebilir." Bu hadisteki veli kelimesini sorumlu ve yetkili anlamını ifade etmediğini ve dost, arkadaş ve muhip anlamını ifade ettiğini söylemek doğru olur mu? Yine Müslim'in 2545, Tirmizi'nin 1026, Nesai'nin 2208, Ebu Davud'un 1795 numaralarla Hz. Resulullah'tan naklettikleri: "Dul kadın evlenmesi konusunda velisinden daha öndedir. Bekar olan ise velisinden izin almalıdır" hadisinde geçen veli kelimesini başka bir anlama yorumlamak mümkün müdür? Yine Tirmizi'nin 1021, İbn-i Mace'nin 1875, Ebu Davud'un 1784 ve Ahmet bin Hanbel'in 2148 numaralı hadislerle İbn-i Abbas ve Ümmü-l Mü'minin Aişe aracılığıyla Hz. Resulullah'tan naklettikleri "Velinin izni olmadan nikah olamaz ve velisi bulunmayan kimsenin velisi ise ülkenin yöneticisidir" hadisinde geçen, veli kelimesinin anlamının; dost, arkadaş, muhip gibi anlamlar olduğunu söylemek gülünç olmaz mı? Acaba bu gibi yerlerde kullanılan veli kelimesiyle mezkur hadislerde geçen veli kelimesinin ne farkı vardır? Gerçek şu ki, hiçbir farkı yoktur ve her iki yerde de aynı anlamda kullanılmıştır. Ancak bir yerdeki veli kelimesinin ifade ettiği anlam birilerinin ön yargılarıyla çeliştiği için, onu ayrı anlama yorumlamak ihtiyacını duymuşlar ve öteki yerde ise böyle bir zorunluluk hissetmemişlerdir.

ehlibeytgoznurum
 
Kullanıcı adı:
Şifre:
Ezan Vakiti
 
Son Dakika Haberleri
 
Ehlibeytgoznurum Tv Seyredin
 
Elibeytgoznurum Tv Seyretmek İçin Tıklayın
 
Bugün 21 ziyaretçi (38 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol