Üçüncü şahadet: Eşhedü anne Aliyyen Veliyullah

 Bismillahirrahmanirrahim Eşhedü anne Aliyyen VeliyullahÖnsöz:Yazar: Şeyh Ali rıza Yeşil KAYA Üçüncü şahadet hakkında kısa bir araştırmamız olmuştur “Eşhedu Anne Aliyyen Veliyullah” bu konuya girmeden önce Hz. Ali (as )’ın hakkında küçük bir öz geçmişini siz sayın değerli okuyucularımıza aktaralım düşündük.İnşallah Hz.Ali (as)’ın hakkını siz değerli kardeşlerimize en güzel bir şekilde açıklamaya çalışa bildikse ne mutlu bize.Bildiğiniz gibi Elinizde bulunan bu değerli eser; Muhakkik İsmail Hüseyni Maraşi’nin, İcmaiyyat-u Fıkh’iş- Şia adli eserinden ve yine Ahvet’ul-Akvalı Min Ahkam’iş-Şeria Adlı kitaplarından zahmetimle toplanılmıştır.O eserlerin birinci cildinden yapılmış bir çeridir: Derin, kapsamlı geniş ve tutarlı delillerle ispatlanmış olup, ilmi ve güçlü bir eser unvanıyla Sünni üniversiteler ve medreseler tarafından haklı bir yere sahip olunmuş ve kabul görmüştür.Masala Kahire’deki El-Ezber ünüversitisi ustaları ve talebeleri, muallifte yazdıkları mektupta bu eserini ders kitabı olarak okumaya karar verdiklerini belirtmişlerdir.İcmaiyyat adıyla tanınan ve birkaç ciltten oluşan bu eser, fıkıh ilminin tüm konuları hakkında Şii Mezhebinin görüşlerini beyan etmektedir.Bu eserin birinci cildinin bir kısmı “ezan ve kamette şahadet-i Selase”Yani Ezan ve kamette söylenen “Eşhedu enne Aliyyen Veliyullah” bu bölümü hakkındadır.Bu derlediğim notlarımı asıl kaynağında Dinin Mukaddes şiarı olan ezan ve “şahadeti selaset” hakkındaki Şii mezhebinin görüşleri kendi içinde yapıcı delillerle ortaya koyulmuşudur.Namaz ve namazın başında okunan ezan ve kama tin sırrını bu eşsiz ve engin derslerle daha iyi öyrenip ,bu bilgilerle ibadet ede bilmemiz için bu kitabın içindekilerden oluşan konumuzla ilgisi olduğundan siz değerli kardeşlerim için hazırlamış olduk .ki Ezan ve kametin hedeflerininin hakkıyla anlaşılması ve sağlam bir şekilde hareket ederek bu kitaptan faydalanmayı ümit ediyorum .aslında kastım kitap çıkarmaktı ama inş dergide yayınlandıktan sonra ilgi olursa inşallah dergi sorumlularına izin veriyorum bunu kitap olarak çıkara bilirler .Allah yar ve yardımcınız olsun inş .Bildiğiniz gibi konuya girmeden en azından birazda olsa Hz Ali (as)’ın hakkında bir bilgimiz olsun kibu değerli eseri daha güzel bir şekilde anlaya bilelim ki bu insanın yüceliği ve değeri , neden unutulmak istenmiştir sizin gibi değerli kardeşlere aktararak mazlumların hakkını savunma dır ilkesiyle yola çıkarak Allah yar ve yardımcımızdır diyoruz başarılar bizi beklemektedir ……Hz.Ali (as)’ın Kısaca hayatı.Hz. Emir-ül Mü'minin Ali (a.s), Beni Haşim kabilesinin en büyüğü, Hz. Peygamber-i Ekrem’in amcası Abu Talib'in oğludur. Hz.Ebu Talib, Hz.Peygamber (s a a ) efendimizi çocukluk döneminden itibaren kendi evinde büyütüp himayesi altına almış, Hazret’in peygamberliğe seçilmesinden sonra da hayatta bulunduğu sürece o ilahi nuru, kâfirlere, özellikle de Kureyş kâfirlerine karşı korumuş, bu uğurda hiçbir fedakârlıktan geri durmamıştır.Hz. Ali, (a a) “meşhur rivayete göre” bi'setten on yıl önce dünyaya gelmiştir. Altı yaşında iken de Peygamber'in isteği üzerine, Mekke ve yöresinde meydana gelen kuraklık nedeniyle maddi sıkıntıya giren babasının yanından ayrılarak, Peygamber'in evinde yaşamaya başlamış, böylece bizzat o Hazret’in eğitimi altına girmiştir.[1]Bu arada Hz. Resul’i Ekrem, gelenek haline getirdiği Hıra dağındaki yıllık ibadeti esnasında ilk vahiy inerek peygamberliğe seçildikten sonra eve dönüp olayı anlattığında, o Hazret’e ilk iman getiren kişi Hz. Ali (a.s) olmuştur.[2]Yine İnzar ayeti ismiyle meşhur olan “En yakın aşiretini uyar” [3] ayet-i kerimesi nazil olarak Peygamber-i Ekrem yakın akrabalarını uyarmakla görevlendirildiğinde, Hz.. Resul akrabalarını toplayarak onlara: "Sizlerden kim, benim bu görevimde bana yardım etmeye hazırdır ki, benim kardeşim, vasim ve aranızda halifem olsun?" buyurduğunda, onların arasından yalnızca Hz. Ali (a.s) ayağa kalkarak imanını ibraz etmiş, buna müteakip Peygamber-i Ekrem (s a a) de mübarek elini Hz. Ali’nin omzuna koyarak: “Bu benim kardeşim, vasim ve sizin aranızdaki halifemdir; onu dinleyin, ona itaat edin” buyurarak o Hazret’in iman etmesini kabul etmiş ve İslam dininin ilk başından itibaren kendinden sonra Hz. Ali’nin geldiğini vurgulamıştır.Böylece Hz.Ali (a.s) Müslümanlar arasında ilk iman getiren ve hayatı boyunca Allah'tan başkasına tapmayan ilk şahsiyet olmakla birlikte, Hz. Resulullah (s.a.a)’dan sonra İslam dininin ikinci şahsiyeti oluvermiştir. [4] Hz..Ali (a.s), Hz..Peygamber-i Ekrem’in hicretine kadar devamlı onunla birlikte olmuş, düşmanlarına karşı onu savunmuş, kafirlerin ,Allah Resulü’nü katletme kararı aldıkları hicret gecesi de Ali (a.s), canını feda etmek pahasına, Peygamber efendimizin yatağında yatmıştır. Hz..Resul-ü Ekrem bu sayede gizlice evden ayrılarak emniyet içerisinde Medine'ye doğru yola koyulabilmiştir.[5] Hz. Resulullah’ın emniyete kavuşmasından sonra da o Hazret’in vasiyeti üzerine, Peygamber-i Ekrem’in nezdinde emanet olan halkın emanetlerini sahiplerine iade ederek annesini, Resul-ü Ekrem’in sevgili kızı Fatimei Zehra’yı başka iki kadınla birlikte alıp Medine'ye doğru hareket etmiştir.[6] Medine'de devamlı Resulullah’la birlikteydi. Peygamber-i Ekrem hiçbir zaman gizlide ve açıkta onu kendisinden ayırmadı. Biricik sevgili kızı Hz. Fatma’yı zevce olarak ona münasip gördü. Müslümanlar arasında kardeşlik akdi okuttuğunda, Ali'yi (a.s) kendisine kardeşliğe layık gördü.[7] Ali (a.s) ,Hz..Peygamberin katıldığı tüm savaşlarda hazır bulundu. Bir tek Tebuk savaşına katılmadı. O da Peygamberin emri ile Medine'de Peygamberin yerinde kaldığı içindi. İşte o zaman, yine Hz. Ali’nin seçkin makamını ümmetine bildirmek gayesiyle Hz. Ali’ye hitaben: “Sen bana oranla Harun’un Musa’ya oranla sahip olduğu mevkie sahipsin; ancak benden sonra peygamber gelmeyecektir” buyurdu.“[8] Böylece peygamberlik dışında sahip olduğu makamlarının tamamın Hz. Ali (a.s)’da da bulunduğunu açıkça gözler önüne sergiledi. Hz. Ali hiç bir savaşta geri adım atmadı; hiçbir an düşmandan kaçmadı; hiçbir şart altında Peygamberin emrinden çıkmadı. İşte bu nedenledir ki, Peygamber-i Ekrem’in: "Hiç bir zaman Ali haktan ve hak da Ali'den ayrılmaz"[9] övgüsüne mazhar oldu.Hz..Ali (a.s) Hz. Peygamber'in vefatında otuz üç yaşındaydı. Tüm dini faziletlere sahip olup, sahabe içerisinde her açıdan en seçkin mevkide olmasına ve Hz. Resulullah (s.a.a)’ın ümmete açıkça: “Ben kimin mevlası (efendisi) isem Ali de onun mevlasıdır” [10] Ve Hz.“Ali benden sonra her mü’min erkeğin ve mü’me kadının velisidir” [11] buyurmasına rağmen o Hazret’in genç olması ve Peygamber'in savaşlarında kâfirlerden birçoğunu öldürüp, onlardan düşman kazanması bahane edilerek hilafetten kenara itildi. Böylece o Hazret’in eli tüm genel olaylardan kesildiğinde evinin bir köşesine çekilerek özel kişileri eğitmeye başladı. Peygamber'in vefatından sonra 25 yıl, üç halifenin hilafet zamanı geçti. Üçüncü halife Osman öldürüldüğünde halk Hz. Ali'ye (a.s) biat ederek onu hilafete seçti.Hz. Ali (a.s) dört yıl dokuz ay süren hilafeti müddetinde Peygamber'in sirenine uyup, hilafet'e inkılâp ve kıyam ruhu verdi. Toplumda çeşitli ıslahlara (değiştirmeler) başvurdu. Elbette bu ıslahlar, bir kısım çıkar peşinde koşanların zararına olduğu için sahabeden bazıları, Ümmi-ül Müminin "Ayşe" "Talha" "Zübeyir" ve "Maviye" liderliğinde üçüncü halifenin kanını bahane ederek halifeye karşı çıkıp, çeşitli çirkin olaylara sebebiyet verdiler. O hazret bu fitneleri yatıştırmak için Basra yakınlarında Ayşe, Talha ve Zübeyir ile savaştı ve bu savaş, Cemal savaşı adında maruf oldu. Irak ve Şam sınırlarında Maviye ile savaştı; bu savaş Saffın savaşı adını aldı ve bir buçuk yıl devam etti. Nehrevan adıyla maruf olan muharebesinde de Hariciler ile savaştı.Böylelikle o hazretin hilafet müddetice gösterdiği çabaların birçoğu iç kargaşaları gidermek yolunda geçti. Çok geçmeden Hicretin 40. yılı Ramazan ayının 19. günü Küfe mescidinde, sabah namazında, Hariciler tarafından yaralanıp iki gün sonra şehit oldu.[12] Hz.. Emir-ül Müminin (a.s) tarihin tanıklığına, dost ve düşmanın itiraflarına göre insani değerlerde hiçbir eksikliği olmayıp İslami faziletlerde Peygamberin terbiyesine tam bir örnek idi. Onun şahsiyeti hakkında yapılan bahisler, Şia ve Ehli-i Sünnet ve bu konuda bilgi sahibi olanlar tarafından yazılan kitaplar hiç kimse hakkında olmamış ve yazılmamıştır. Hz..Ali (a.s) ilim ve bilgi açısından Hz..Peygamberin ashabı arasında en üstünüdür. İlmi açıklamalarıyla özgür kanıtlama ve burhan tarzını ortaya koyduğu gibi, ilahi öğretilerde ve felsefi bahislerde de bulundu. Kuran’ın lafzını korumak için Arapça dilbilgisi kurallarını icat ettiği gibi Kuran’ın batınında da konuştu. Hitabet etmekte en becerikli, Araplar içinde şecaatte dillere destan idi. Peygamberin zamanında ve ondan sonra yaptığı savaşlarda hiçbir zaman paniğe kapılmadı. Defalarca çeşitli olaylar örneğin Uhud, Huneyn, Hayber ve Hendek gibi savaşlarda Peygamberin ashabı ve ordusu paniğe kapılıp titrediler, bazıları da kactılar . Fakat Hz..Ali (a.s) bunların hiç birinde düşmana sırt çevirmedi. Savaşta ün kazanan yiğitlerle savaştığında hiçbiri kurtulamadı. Bu güce sahip olduğu halde güçsüzlerle savaşmadı. Kaçanı takip etmedi, gece saldırı yapmazdı ve suyu düşmana kesmezdi.Hayber savaşında hücum edip kalenin kapısını yerinden söküp bir kenara atması tartışılmaz tarihi bir realitedir .[13] Yine Mekke'nin fethinde Peygamber-i Ekrem (s.a.a) putların kırılmasına emir verdiğinde Ali (a.s), Peygamberin isteğiyle, o hazretin omuzlarına ayaklarını koyarak Kâbe’nin üzerine çıkıp, oraya dikilen taştan yontulmuş koskocaman Hübel denilen putu yıktı.[14] Ali (a.s) takva ve abitlikte de tek idi. Onun sertliğinden şikâyet edenlerin cevabında, Peygamber; "Onu kınamayın. Çünkü o Allah'a âşıktır." buyurdu.[15] Sahabeden olan Abu Der da, o hazretin kupkuru cesedini Medine hurmalıklarının birinde görünce haber vermek için onun evine gelip Hz. Fatma’ya "Kocandan taraf başın sağ olsun" dedi. Peygamberimizin kızı "Amcam oğlu ölmemiş, ibadet ederken ilahi korkudan bayılmıştır. Onun bu hali çokça görülmektedir" buyurdu.Hz..Ali'nin (a.s) fakirlere yardım etmesi, emri altında olanlara muhabbet etmesi, çaresizlerin imdadına koşması, cömertliği ve affı hakkında bir çok kıssalar vardır. Eline geleni Allah yolunda fakir ve miskinlere verip kendisi çok zor koşullarda yaşıyordu. Çiftçiliği, fidan dikmeyi, su kuyuları kazmayı ve bayır yerleri yeşillendirmeyi severdi. Fakat bu yolda elde ettiği şeyleri fakirlere vakfederdi. O Hazretin vakıfları "Ali (a.s) sadakaları" adında meşhurdur. Hilafetin sonlarında bunların epeyce (yirmi dört bin dinar) geliri vardı.[16]Kısaca Hz.Ali (as)’n hayatından bir bölüm size aktardık. İlk önce ezanın nasıl okunuşunu yazmadan önce kametin okunuşunu yazacağım daha sonra ezani yazacağım bunlardan sonra inş konumuza başlayacağız. MUAZZİNİN HAKKIİmam seccad (a s ) buyuruyor ki: Bil ki ezan söyleyenin Hakkı şunlardır;1-Sana Allah’ı yad etmen gerektiğini hatırlatır.2-Seni Allah’tan nasıp almayı davet eder.3-İlahi Vecibeler yerine getirmende sana yardımcıdır.Bu nedenle, Sana iyliği dokunan kimselere ettiğin gibi ondanda teşekkür et”[3] KAMET “kamet on yedi cümledir”Allah-u Ekber “2”Eşhedu en la ilahe ilallah “2”Eşhedu enne Muhammeden Resulullah “2”Eşhedu enne “Emir’el-müminine” Aliyyen Veliyullah “2”Hay ye ale’s-Salah “2”Hay ye ala’l-Felah “2”Hay ye ala hayr’il-amel “2”Ged gamet’i-salah “2”Allah-u Ekber “2”La ilahe İllallah “1” EZANIN OKUNUŞU “Ezan on sekiz cümledir”.Allah-u Ekber “4”Eşhedu en la ilahe ilallah “2”Eşhedu anne Muhammenden Resulullah “2”Eşhedu enne “Emir’el-müminine” Aliyyen Veliyullah “2” Hay ye ale’s-Salah “2”Hay ye ala’l-Felah “2”Hay ye ala hayr’il-amel “1”Allah-u Ekber “2”La ilahe İllallah “2”ÜÇÜNCÜ ŞAHADETİN İSBATIEzan ve kamette Allah’ın birliğine ve Hz. Peygamber “s a a” ‘in Risale tine şahadetten sonra Emir’ül –müminin Hz. Ali “as”’ın da vilayetine edilen şahitlik , “Eşhedu enne Aliyyen veliyullah” cümlesinden oluşur.Şiiler öteden beri geleneğe uymuşlar ve bunu, kendilerine şiar edinmişlerdir. Diğer Müslümanlar da Şiileri bu özellikleri ve geçmişleriyle tanımaktadır. Şii ulamasının konu hakkındaki meşhur, hatta icmai görüşü şudur ki; bu şahadet her ne kadar imanın erkânındansa da ezanın kısımlarından değildir.Merhum Şeyh Saduk, “[4]”Üçüncü şahadetin ,ezanın kısımlarından olmadığını söyleyenleri eleştirmiş olsa da “[5] “biz insaflı bir tutumla delilleri ve eserleri, özellikle Hz. Peygamberimiz “s a a” ‘in yaşamını ,Zalimlerin suçsuz insanlar üzerine eziyetlerin tarihini, ((Herkesin gayet iyi bildiği gibi Ümeyye oğulları ve benzerleri Hz..Ali “as” ‘ın faziletlerini örtmek için gece gündüz gayret sarf ediyorlardı. Uygun olmayan sözlerle, haşa sümme haşa, la net ve küfürlerle ,hatta namazlarda bile insanları Hz,Ali “as” ‘dan ve ailesinden uzaklaştırmaya çalışıyordular. Haşim oğulları’na karşı var olan eski düşmanlıkları ve kinleri o dereceye ulaşmıştı ki bu aşırı bir küstahlıkla, Efendimiz “s a a” ‘in şahsına ihanet etmeye kadar varıyordu. Yine Ümeyye oğulları ailesi O efendiler efendisinin “s a a” mübarek adını ezanda işitmeye dahi tahammül edemiyordu. Muaviye, Hz. Ali “s a” ‘a ve ailesine karşi geçmişe dayanan düşmanlığından dolayı, ezan da efendimiz“s a a” ‘in ismini duyduğu zaman ki rahatsızlık ve kıskançlık o kadar ağır basıyordu ki “Ne zamana kadar işiteceğim” demekten kendisini alamıyordu. Maviye dostu olan Muğeyre b.Şube’ye şöyle demişti:”Biliyorsun ki günde beş kere “Eşhedu anne muhammenden Resulullah” denilerek Haşim oğlları’ının ismi haykırılıyor.Ey annesi ölücesin adam!.Söyle ,Bunlar söylendikten sonra bizim için geriye ne kalıyor ?.Yemin ederim ki Muhammed’in ve İslam’ın isimlerini gömmedikçe oturmayacağım)). “[6]” Aynı zamanda Ehli-i Beyt ve masum imamlar “as” hakkında ki nazil olan ayet ve rivayetleri araştırdıktan sonra kolaylıkla söyleye biliriz ki Hz. Peygamber “s a a” in, nübüvvet hariç, sahip olduğu büyüklük ve keramet, onun halifesi, dinin ve efendimizin savunucusu Emir’ül müminin Hz. Ali “as” için de geçerlidir. Bu kerametlerin kabulü de Şii mezhebinin zaruretlerindendir. Gayet’ul-Meram adlı kitapta, İmam Muhammed bakır “as”ın babası imam Zeynel Abidin “as” dan nakil ettiği şöyle bir rivayet zikir edilmiştir: Hz:Peygamber efendimiz “s a a”, Hutbelerinden birinde Hz..Ali “as”a şöyle buyurdu: “Ey Ali!.Allahın beni kıldığı bir fazilet yok ki senide o faziletin aynıyla üstün kılmamış olsun”. Kısaca, bu sözlerden anlaşılan şudur ki, peyğamberlik makamı dışında peygamber efendimizin “s a a” ın sahip olduğu tüm keramet ve imtiyazlara Hz. Ali “as”ın da sahipti. Bunlardan biri de gerek Peygamber efendimiz “s a a”in gerekse Hz. Ali “as”in sahip olduğu velayet ve imamet makamıdır. Yukarıda ifade ettiğimiz gibi, risalet makamı dışında hiçbir bunun dışına çıkmaz. Bu konuda mübahale ayetinden istifade edile bilinir.(Ali İmran ayet/ 41)(( Bu konunun özeti şudur: Hicri 9,yılın da altmış kişiden oluşan Necran Mesihlilerinden bir gurup, başpiskopos Abu Harise, Necra’nın ailesinden olan Eyhem de bunların arasındaydı. Ebdulmesih başkanlığında Medine’de Hz. Peygamber “s a a”in huzuruna geldiler. Efendimizin İslam hakkında ki sohbet ve bahisleri onları ikna etmedi. Allah’tan kendisine bildirildiği üzere onlara “Mubahale” teklifinde bulundu ”Mubaahle” yani tarafların birlikte, bir yerde toplanıp haksız olan, batıl yolda olan taraf hakkın da Allah’ın gazabını istemektir ki buda hakkın ve haklının ortaya cıkmasını sağlayacaktır. Ali İmran süresinin / 61’inci ayetinde de Allah’ın Hz. Peygamber “s a a”e hitabı şöyleydi: “Sana iyice Bildirdikten sonra gene bu hususta tartışan olursa de ki: gelin, oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı çağıralım; biz bizzat gelelim, sizde gelin. Ondan sonra dua edelim ve Allah’ın lanetini yalancılara havale edelim”. Mubahale zamanı gelip çatığı zaman Necran heyeti Medine’nin dışında bir yerde toplandılar. Ansızın Hz..Peygamber “s a a”in yanında Hz..Ali “sa”,Hz..Hasan,Hz..Hüseyin “as” ve Hz..Fatıma “as” olduğu halde o tarafa doğru gelmekte olduğunu gördüler .Baş piskopos Abu harise ,yanındakilere şöyle dedi. “Öyle yüzler görüyorum ki onların dudaklarının dua ve ya da bed dua için kıpırdaması, en büyük dağları yerinden söküp atmaya yeter. Bu sözler Necran heyetinin mühaleden çekilmesi, her iki tarafın bir anlaşma yapması ve Hıristiyan ruhanilerinin asillerinin, efendimiz “s a a”in maneviyatına teslim olmalarıyla neticelendi. Tüm Müslümanların üzerinde hem fikir olduğu mubahale hadisesi Şii ve Sünni kitaplarında sağlam istinatlarla “delilerle” ve şerhleriyle birlikte bulunmaktadır. Konuyla ilgili ve alakalı artı daha detaylı bilgi için bu değerli kitaplardan “[7] “ müracaat edebilirsiniz. Yükarıda ki ayeti, Hz.Ali “as”ile alakalı bir delil olarak getirmemize sebebi olmuştur ki; Ayette ki “Enfusena” Nefsizim Kelimesiyle Hz..Ali “as”ın varlığı kast edilmiştir ki Hz..Peygamber efendimiz “s a a”ın şahsi makamında kullanılmıştır. Dikkat edilecek olursa Hz..Peygamber “s a a” mubaha leye giderken yanında Hz..Ali “as”,Hz..Hasan,Hz..Hüseyin, ve Hz..Fatıma “ s a”ı Almıştır ve ayette de sırasıyla çocuklar ,eşler ve nefisler tabiri kullanılmıştır ki Buda Hz..Ali “as”ın nübüvvet makamı hariç tüm yönleriyle efendimiz “s a a” ile aynı makamda ve menzilde olduğunu göstermektedir. Ehl-i Sünnetin tanınmış müfessirlerinden Fahri Razi, Şii ulamlarından birinin nakil ettiğine göre, bu delillendirmeyi nakil ettikten sonra, ikna edici vermeksizin sadece red etmekle yetinmiştir. “[8]” Her hali karda mübahale hakkında ki ayet ve mutavatır hadisler, Efendimiz “s a a”in vefatından hemen sonra hilafete Hz..Ali “as’ın gelmesi gerektiğine, Onun efendimizle “s a a” ayniyetliğine yani Efendimiz “s a a”ın nefsi olduğuna, güçlü bir delil teşkil etmektedir.Buna ilaveten Hz..Ali “a s”Hz. Peygamber “s a a”in tıpkısı olmasından dolayı Efendimiz “s a a” hariç tüm peygamberlerden üstün olduğunda söyleye biliriz. Konuya daha iyi açılmak gerekirse, Enfusena “nefislerimiz” kelimesi kuşkusuz Allah resulünün “s a a” in şahsına işaret etmektedir. Zira ayette “nefislerimizi davet edelim”deniyor, kastedilen, Efendimizin şahsi olsaydı,”nefislerimizi davet edelim” manası anlamsız olurdu. Dolayısıyla “enfusena” kelimesiyle kastedilenlerin, Hz. Peygamber “s a a” in şahsı unvanıyla “sıfatıyla” mubaha leye davet edilenin, Hz..Ali “as” in olduğunu söylemekten başka bir çıkar yolumuz yoktur. Ezanda ilk ve ikinci şahadetten sonra “Allahın birliğine ve onun peygamber “s a a” ın risale tine şahadet” üçüncü şahadeti etmek “imam Ali “as”ın velayetine şahadet” kesinlikle her yerde gerekli ve meşrudur. Örnek olarak, Allame tebersi Abu Mansur Ahmet b.Ali b.Abu talib Tebersi Hicri 5 ve 6 yüz yılında yaşayan İbn-i şehraşup “Reşiduddin Muhammed b.Ali b.Şehraşup Mazendarani” inin üstadı idi. İbn-i Şehraşup, hiçri altıncı yüz yılın en seçkin âlimlerdendir. Ve Menakıb-ı Al-i Ebi Talib adlı eserin de sahibidir. Hicri 588 yılında halep’te vefat etmiştir. “tebersi, İhticac, Önsüz, c.1,s.1–2”İhticac yazarı Allame Tebersinin, şeyh Saduk’a kadar isnadı şu şekildedir. “O, abit bir alim olan Mehdi b.Ebu harb Hüseyin Maraşi’den, O.da Abu Abdullah Cafer b. Muhammed b.Ahmed Duristi’den,O,da üstadı şeyh Sadıktan …” “Ayetullah Uzma Hui,Mücem-u Rical’il-Hadis” İhticac Adlı kitabında Allame Tebersi, İmam Sadık “as”dan şu hadisi nakil eder: Hz.Peyğamber “s a a” Miraç gecesini ve göklerde ki seyrini bir hadisinde anlatırken, Aşrın üzerinde La ilahe illallah, Muhammed Resulullah,Aliyyen veliyullah yazılı olduğunu söylemiştir.” Ve Şunu ekler İmam Sadık “as” “içinizden biri biri “la ilahe illallah ve muhammenden Resulullah” dediğinde Hz.Ali “a s” ında Emir’ül-Müminin olduğunu söyleyin. İhticac-ı tebersi, c.1,s.230–231.İmam Ali “as”ın vilayetine, fasılsız olarak ilk iki şahadetten sonra şahitlik etmek hususunda çok sayıda rivayet var. Teberruken bunlardan bir kaçını deyineceğim. a-Sinan b.Tarif’in naklettiğine göre.

ehlibeytgoznurum
 
Kullanıcı adı:
Şifre:
Ezan Vakiti
 
Son Dakika Haberleri
 
Ehlibeytgoznurum Tv Seyredin
 
Elibeytgoznurum Tv Seyretmek İçin Tıklayın
 
Bugün 12 ziyaretçi (15 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol