Ayet ve Hadislerde Namaz

 1. Bölüm: Namaz "Namazlara ve orta namaza devam edin; gönülden boyun eğerek Allah için namaza" durun." [1] "Namazı kıldıktan başka, Allah'ı ayakta iken, otururken, yan yatarken de anın. Emniyete kavuştuğunuzda, namazı gereğince kılın. Namaz şüphesiz, iman edenlere belirli vakitlerde farz kılınmıştır." [2] "Rabbim! Beni ve çocuklarımı namaz kılanlardan eyle. Rabbimiz! Duamı kabul buyur." [3] 1.Resulullah (s.a.a): "Her şeyin bir yüzü vardır. Dininizin yüzü ise namazdır." [4] 2.Resulullah (s.a.a): "Övgüsü yüce olan Allah göz aydınlığımı namazda karar kılmıştır. Aç insana yemeği ve susuz insana suyu sevdirdiği gibi bana da namazı sevdirmiştir. (Şu farkla ki) aç kimse yemek yediğinde doyar ve susuz kimse su içtiğinde suya kanar. Ama ben namaza asla doymuyorum." [5] 3.İmam Ali (a.s): "Namaz rahmet indirir." [6] 4.İmam Ali (a.s): "Allah Resulü (s.a.a) akşam yemeğini ve diğer yemekleri namazdan öne geçirmezdi. Namaz vakti geldiğinde adeta ne aile ve ne de şefkatli bir dost tanıyordu." [7] 5.İmam Ali (a.s): "Namaz her takva sahibinin Allah'a yakınlaşma sebebidir." [8] 6.İmam Bakır (a.s): "Namaz dinin direğidir. Namazın örneği çadırın örneği gibidir ki eğer direk sağlam olursa kazıklar, ipler sağlam kalır. Ama eğer direk eğrilir ve kırılırsa ne sağlam bir kazık kalır ve ne de ip." [9] 7.İmam Sadık (a.s): "Aziz ve celil olan Allah nezdinde işlerin en sevimlisi namazdır ve namaz Peygamberlerin son tavsiyesidir." [10] 8.İmam Sadık (a.s), kendisine, "Allah nezdinde işlerin en sevimlisi ve en üstünü hangisidir?" diye sorulunca şöyle buyurmuştur: "Allah'ı tanıdıktan sonra namazdan daha üstün bir şey tanımıyorum. Görmüyor musun ki salih kul İsa b. Meryem şöyle buyurmuştur: "(Allah) Bana namazı tavsiye etti..."[11] 2. Bölüm: Namazın Etkileri "Kitaptan sana vahyolunanı oku; namaz kıl; muhakkak ki namaz hayasızlıktan ve kötülükten alıkor; Allah'ı anmak en büyük şeydir! Allah yaptıklarınızı bilir." [12] 9.Resulullah (s.a.a): "Herkimi namazı kötü ve çirkin işten alıkoymazsa sadece Allah'tan uzaklığını artırır." [13] 10."Resulullah (s.a.a), kendisiyle namaz kıldığı halde kötü işlere bulaşan kimse hakkında şöyle buyurmuştur: "Namazı bir gün onu çirkin işlerinden alıkoyacaktır." Çok geçmeden o şahıs tövbe etti." [14] 11.Resulullah (s.a.a): "Şüphesiz dinin direği namazdır ve namaz insanoğlunun bakılan ilk amelidir. Eğer bu doğru olursa diğer amellerine de bakılır. Eğer doğru olmazsa diğer amellerine bakılmaz." [15] 12.İmam Ali (a.s): "Her kim namazı hakkını bilerek yerine getirirse bağışlanmıştır." [16] 13.Fatımat'üz-Zehra (s.a): "Allah namazı kibirden münezzeh kılmak için farz kılmıştır." [17] 14.İmam Bakır (a.s): "Kulun hesaba çekildiği ilk şey namazdır. Eğer namazı kabul edilirse, diğer amelleri de kabul edilir." [18] 15.İmam Bakır (a.s): "Namaz ihlasın sabit olmasına ve kibirden münezzeh olmaya sebep olur." [19] 16.İmam Sadık (a.s): "Eğer sizden birinin kapısının önünden bir nehir akar ve günde beş defa kendisini orada yıkarsa, acaba bedeninde bir kirlilik kalır mı? Namazın örneği de temizleyen nehir örneğidir. İnsan her namaz kıldığında, kendisini, üzerinde kalıcı olduğu imandan çıkaran günah dışında her günahı temizler." [20] 3. Bölüm: Namaz Kılan Kimsenin Fazileti 17.Resulullah (s.a.a): "Namaz halinde olduğun müddetçe muktedir olan bir sultanın kapısını dövmüş olursun. Herkim bir padişahın evinin kapısını çok çalarsa sonunda o kapı yüzüne açılır." [21] 18.İmam Ali (a.s): "Eğer namaz kılan kimse kendisini Allah'ın celalinden nasıl bir nurun kapladığını bilseydi, asla secdeden kafasını kaldırmayı sevmezdi." [22] 19.İmam Ali (a.s): "İnsan namaza durunca Allah'ın rahmetinin onu çepeçevre sardığını gören İblis kıskançlık içinde ona bakar." [23] 4. Bölüm: Namazda Huşu "Müminler saadete ermişlerdir. Onlar namazda huşu içindedirler." [24] 20.Resulullah (s.a.a): "Namazda huşu içinde olmayan kimsenin namazı namaz değildir." [25] 21.Resulullah (s.a.a) kendisine, "Huşu nedir?" diye sorulunca şöyle buyurmuştur: "Namazda huşu içinde olmak kulun tüm kalbiyle rabbine yönelmesidir." [26] 22.Cafer b. Ali Kumi: "Peygamber (s.a.a) namaza durduğunda Allah-u Teala'nın korkusundan yüzünün rengi soluyordu." [27] 23.İmam Ali (a.s): "İnsan namazda huşu içinde olmalıdır. Aziz ve celil olan Allah karşısında kalbi huşu içinde olan kimsenin organları da huşu içinde olur ve böylece hiçbir şeyle oynamaz." [28] 24.Deaim'ul-İslam'da şöyle yer almıştır: "Nakledildiği üzere İmam Ali (a.s) namaza durunca sağlam bir bina veya dik bir sütun gibi yerinden kıpırdamıyordu. Bazen rüku veya secde halinde (hiçbir hareket etmediği için) sırtına bir kuş konuyordu. Ali b. Ebi Talib ve Ali b. Hüseyin'den (a.s) başka hiç kimse Allah Resulü'nün (s.a.a) namazını taklit edemiyordu. (Aynı şekilde kılamıyordu)" [29] 25.Bihar'ul-Envar'da şöyle yer almıştır: "İmam Ali (a.s) abdest almaya başlayınca Allah korkusundan yüzünün rengi soluyordu." [30] 26.Bihar'ul-Envar'da şöyle yer almaktadır: "Fatıma (s. a) Allah korkusundan namazda nefes nefese kalıyordu." [31] 27.Bihar'ul-Envar'da şöyle yer almıştır: "İmam Hasan'ın (a.s) abdest allınca rengi değişiyor ve bedeni titremeye başlıyordu. Bunun nedenini sorduklarında şöyle buyurmuştur: "Arşın sahibinin karşısında yer alan kimsenin rengi solmalı ve bedeni titremelidir." [32] 28.Deaimu'l İslam'da şöyle yer almıştır: "Ali b. Hüseyin'in (a.s) abdest aldığında ve namaza başlamak istediğinde yüzü sararıyor ve rengi değişiyordu. Kendisine bir defasında bunun sebebi sorulduğunda şöyle buyurdu: "Ben azim bir hükümdarın karşısında durmak istemekteyim." [33] 29.İmam Bakır (a.s): "İmam Seccad (a.s) namaza durunca, rüzgar esintisinin hareket ettirdiği şey dışında hiçbir şeyi hareket etmeyen ağaç gövdesi gibi duruyordu." [34] 30.Ebu Eyyub: "İmam Bakır (a.s) ve İmam Sadık (a.s) namaza durduklarında yüzlerinin rengi değişiyor, bazen kızarıyor ve bazen de sararıyordu. Adeta gördükleri biriyle münacaatta bulunur gibiydiler." [35] 5. Bölüm: Namazın Kabul Şartları ve Kabul Edilmeme Engelleri 31.Resulullah (s.a.a): "Eğer keman ipi gibi olacak kadar namaz da kılsanız ve keman gibi olacak kadar oruçta tutsanız Allah, günahlardan sakınma ile olmadıkça onu sizden kabul etmez. " [36] 32.Resulullah (s.a.a): "Allah bana şöyle vahyetmiştir: "Ey elçilerimin kardeşi! Ey uyaranların kardeşi! Kavmini uyar ki kullarımın biri hakkında boyunlarında bir hak bulundukça evlerimden hiç birine girmesinler. Zira huzurumda namaza durup ta o hakkı iade etmedikçe onlara lanet ederim." [37] 33.Resulullah (s.a.a): "Her kim Müslüman bir erkek veya kadının gıybetini ederse gıybeti edilen şahıs onu bağışlamadıkça Allah kırk gün ve gece onun ne namazını kabul eder ve ne de orucunu." [38] 34.Resulullah (s.a.a): "Şarap içen kimsenin kırk sabah namazı hesaba alınmaz." [39] 35.İmam Ali (a.s): "Hangi şeyle (elbiseyle) namaz kıldığına bak, eğer onu doğru ve helal yoldan elde etmediysen namazın makbul değildir." [40] 36.İmam Seccad (a.s) namazı makbul kılan şeyin ne olduğu sorulunca şöyle buyurmuştur: "Velayetimiz (İmametimiz) ve düşmanlarımızdan beraatta bulunmak." [41] 37.İmam Sadık (a.s): "Allah herkimin bir namazını kabul ederse ona azap etmez ve herkimden bir hayırlı iş kabul ederse ona azap etmez." [42] 38.İmam Sadık (a.s): "Her kim anne babasına, kendisine zulüm etmiş olsalar bile düşmanca bakacak olursa Allah namazını kabul etmez." [43] 6. Bölüm: Namazı Makbul Olmayan Kimse 39.Resulullah (s.a.a): "Sekiz kişinin namazı kabul edilmez: Efendisine dönmedikçe kaçan kölenin, kocası kendisinden razı olmadıkça itaat etmeyen kadının, zekat vermeyen kimsenin, abdest almayan kimsenin, başörtüsüz namaz kılan buluğa ermiş kızın, kendisinden razı olunmadığı halde kendileriyle namaz kılan bir topluluğun imamının, sarhoş kimsenin, küçük ve büyük abdestini zorla tutan kimsenin (sıkıştığı halde namaz kılan kimse)." [44] 7. Bölüm: Namazın Kabul Edilişinde Kalb Huzurunun Rolü 40.Resulullah (s.a.a): "Kalbi bedeniyle hazır olmayan kulun namazını Allah kabul etmez." [45] 41.Resulullah (s.a.a): "Bazen kul namaz kılar ama namazının altıda biri veya onda biri bile kendisi için yazılmaz. Bunun namazından, dikkat ve teveccüh ettiği miktarı hesaba katılır." [46] 42.Resulullah (s.a.a): "Hafif ama tefekkürle olan iki rekat namaz, sabaha kadar namaz kılmaktan daha iyidir." [47] 43.İmam Bakır (a.s) veya İmam Sadık (a.s): "Namazından, sadece kalbi teveccüh ile iç içe olan bölümü nasibindir. O halde birisi namazının tamamında gaflet ederse (dikkat tümüyle dağılmışsa) veya eda etmekten gaflete düşerse (vaktinde kılmazsa) o namaz büzüştürülür ve sahibinin yüzüne atılır." [48] 44.İmam Sadık (a.s): "Herkim iki rekat namaz kılar ve onda ne dediğini bilirse namazı bittiğinde kendisiyle Allah arasında hiçbir günah kalmaz." [49] 8. Bölüm: Namazı Olmayan Kimse 45.Resulullah (s.a.a): "Namazın rüku ve secdesini kamil bir şekilde yerine getirmeyen kimsenin namazı olmaz." [50] 46.Resulullah (s.a.a): "Namazda kasten sağında ve solunda kimin olduğunu bilen kimsenin namazı olmaz." [51] 47.İmam Sadık (a.s): "Zekat vermeyen kimsenin namazı yoktur." [52] 48.İmam Sadık (a.s): "Hakın, hakıb ve hazık kimsenin namazı yoktur. Hakın, idrarı (küçük abdesti) gelen kimsedir. Hakıb, dışkısı (büyük abdesti) gelen kimsedir ve hazık ise ayağı (giydiği şeyden dolayı) sıkışan kimsedir. " [53] 9. Bölüm: Namazda Tembel Davranmaktan Sakınmak "Doğrusu münafıklar Allah'ı aldatmağa çalışırlar, oysa O, onlara aldatmanın ne olduğunu gösterecektir. Onlar namaza tembel tembel kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar. Allah'ı pek az hatıra getirirler." [54] 49.Mirac hadisinde şöyle yer almıştır: "Ey Ahmet! Üç kula şaşarım: Namaza durduğu bir halde kime el uzattığını, kimin karşısında durduğunu bilen ama uykusu gelen kul…" [55] 50.İmam Ali (a.s): "Namaz halinde uyku sana galebe çalınca namazı kes ve uyu. Zira böyle bir hal içinde kendine dua mı yoksa beddua mı edeceğini bilemezsin." [56] 51.İmam Bakır (a.s): "Bitkinlik, ağırlık ve uyku halinde namaza durma. Zira bunlar nifakın hasletlerindendir ve Allah müminleri sarhoşluk halinde, yani uyku sarhoşluğunda namaza durmaktan nehy etmiştir." [57] 10. Bölüm: Namazın Vakitlerini Gözetmek "Vay o namaz kılanların haline ki: Onlar kıldıkları namazdan gafildirler."[58] "Namazlarına riayet ederler. İşte onlar, temelli kalacakları Firdevs cennetine varis olanlardır."[59] 52.Resulullah (s.a.a): "Namazları kılmada çok dikkatli davranmak kula dindarlık olarak yeter." [60] 53.İmam Ali (a.s), Muhammed b. Ebi Bekr'e yazdığı mektubunda şöyle buyurmuştur: "Namaz vakitlerine dikkat et ve namazlarını vaktinde kıl. "İşin yoktur" diye onu vaktinden önce kılma ve "fazla işin vardır" diye de onu vaktinden sonraya erteleme." [61] 11. Bölüm: Namazı İlk Vaktinde Kılmaya Teşvik 54.İmam Bakır (a.s): "Bil ki ilk vakit her zaman daha faziletlidir. O halde yapabildiğin kadar bu hayırlı işe koş. Aziz ve celil olan Allah nezdinde en sevimli iş az bile olsa kulun sürekli yaptığı iştir." [62] 55.İmam Sadık (a.s): "Namazı ilk vaktinde kılmanın son vaktinde kılmaya üstünlüğü ahiretin dünyaya üstünlüğü gibidir." [63] 56.Kazzaz: "İmam Rıza (a.s) bazı Alevileri (seyyidleri) karşılamak için dışarı çıktı. Bu esnada namaz vakti geldi. İmam yolunu orada bulunan bir köşke doğru değiştirdi. Bir kayanın altına gelerek şöyle buyurdu: "Ezan oku!" Ben, "Dostlarımızın da bize katılmasını bekleyelim" diye arz ettim: "İmam şöyle buyurdu: "Allah seni bağışlasın! Namazı sebepsiz yere ilk vaktinden geriye erteleme. Her zaman namazı ilk vaktinde kılmaya çalış."Böylece ben ezan okudum ve namaz kıldık." [64] 12. Bölüm: Namazı Terkeden Kimse ve Küfür "Onlar cennettedirler. Suçlulara: "Sizi bu yakıcı ateşe sürükleyen nedir?" diye sorarlar. Onlar derler ki: "Namaz kılanlardan değildik." [65] 57.Resulullah (s.a.a.): "Müslüman ve kafir arasında farz namazı kasten terketmesi veya hafife alarak kılmaması dışında bir mesafe yoktur." [66] 58.İmam Sadık (a.s) kendisine "Neden zina eden kimse değil de namazı terkeden kimse kafir olarak adlandırılmıştır?" diye sorulunca şöyle buyurmuştur: "Zira zina ve benzeri iş yapanlar şehvetin galebe çalması sebebiyle bu işe başvururlar ama namazı terkeden kimse sadece onu hafife almak sebebiyle terketmektedir." [67] 13. Bölüm: Namazı Hafife Almaktan Sakınmak 59.İmam Bakır (a.s): "Namazı hafife almayın, zira Peygamber (s.a.a.) vefat etmek üzereyken şöyle buyurmuştur: "Namazı hafife alan kimse benden değildir." [68] 60.Ebu Basir: "Ben İmam Sadık'ın (a.s) vefatı sebebiyle başsağlığı dilemek için Hamide'nin huzuruna vardım. Hamide ağladı ve şöyle dedi: "Ey Eba Muhammed! Keşke imam vefat edince sen yanında olsaydın. İmam gözlerinin birini yumduktan sonra bana şöyle dedi: "Akrabalarımı ve yakınlarımı yanıma çağır." Hepsi imamın etrafına toplanınca şöyle buyurdu: "Namazı hafife alan kimseler şefaatimize nail olamazlar." [69] 14. Bölüm: Cemaat Namazı 61.Hz. Lokman (a.s) oğluna öğüt ederek şöyle buyurmuştur: "Mızraklar üzerinde bile olsa namazı cemaatle kıl." [70] 62.Resulullah (s.a.a) camide namaz kılma hususunda ağır davranan Müslüman bir grup hakkında şöyle buyurmuştur: "Bir grup mescidde namaz kılmaya çağırılıyorlar (ve erteliyorlar). Nerede ise bir miktar odun toplanmasını, odunların kapılarına konularak ateş yakılmasını ve böylece evlerinin ateşe verilmesini emredeceğim." [71] 63.Resulullah (s.a.a): "Her kim beş vakit namazı cemaatle kılarsa kendisine iyi zanda bulununuz."[72] 15. Bölüm: Cemaat İmamının Riayet Etmesi Gereken Şey 64.İmam Ali (a.s) Muhammed bin Ebi Bekri Mısır'a vali tayin edince ona şöyle tavsiyede bulundu: "Namazının nasıl olduğuna bir bak. Zira sen halkının imamısın. Namazı kamil bir şekilde yerine getirmen, hafife almaman gerekir. Zira her kim halk için imamlık eder ve namazlarında eksiklik olursa günahları onun (imamın) boynunadır. Onların namazından hiçbir şey eksilmez. O halde namazı kamil bir şekilde eda et ve namaza dikkat göster ki sen de onlar gibi sevaba erişesin. Bu onların sevabından bir şeyi azaltmaz." [73] 65.İmam Ali (a.s) şehirlerin valilerine yazdığı mektubunda şöyle buyurmuştur: "Onlarla (halkla) en zayıfları gibi namaz kıl ve namazda fitne çıkarmaya çalışma." [74] 66.İmam Sadık (a.s) kendisine, "Cemaat imamlığına kim layıktır?" diye sorulunca şöyle buyurmuştur: "Allah Resulü (s.a.a): "İnsanların imamlığını daha çok Kur'an okuyan (kıraati iyi olan) kimse üstlenmelidir. Eğer kıraatlerde eşit olurlarsa hicrette daha önde olan kimse imam olmalıdır. Eğer hicrette de eşit olurlarsa yaşı fazla olan kimse bunu üstlenmelidir. Eğer yaşları da aynı olursa sünneti daha iyi bilen ve dinde daha fakih olan kimse imamlığı üstlenmelidir. Sizlerden hiç kimse birinin evinde ev sahibinden ve hiçbir hakim olan bölgede hakimden öne geçmesin." [75] 16. Bölüm: Gece Namazının Fazileti "Geceleyin uyanıp, yalnız sana mahsus olarak fazladan namaz kıl. Belki de Rabbin seni övülecek makama yükseltir." [76] "Şüphesiz, gece kalkışı daha tesirli ve o zaman okumak daha elverişlidir." [77] 67.Resulullah (s.a.a): "Cebrail sürekli olarak bana gece namaz için kalkmayı tavsiye etti. Öyle ki ümmetimin en iyi fertlerinin geceleri asla uyumayacağını zannettim." [78] 68.Resulullah (s.a.a): "Allah'ın rahmeti gece yarısı kalkan, namaz kılan, eşini namaz için uyandıran, uyanmadığında yüzüne su serpen erkeğin üzerine olsun. Allah'ın rahmeti gece yarısı uykudan uyanan, namaz kılan, eşini namaz için uyandıran ve uyanmadığında yüzüne su serpen kadının üzerine olsun."[79] 69.Resulullah (s.a.a): "Kul gece karanlığında efendisiyle halvet eder, onunla münacatta bulunursa Allah kalbini nurani kılar...sonra meleklerine şöyle der: "Ey Meleklerim! Kuluma bakın ki gece karanlığında batıl ehlinin boş şeylerle oyalandığı ve gafillerin uyuduğu bir sırada benimle halvet etmiştir. Şahit olun ki ben de onu bağışladım." [80] 70.Resulullah (s.a.a): "Gece namaz için kalkın. Şüphesiz ki bu sizden önceki salihlerin adetidir. Şüphesiz gece ibadet için kalkmak Allah'a yakınlaşma ve günahtan sakınma vesilesidir." [81] 71.İmam Ali (a.s): "Gece ibadet için kalkmak beden için sıhhat ve aziz ve celil olan Rabbin hoşnutluk sebebi, Allah'ın rahmetine maruz kalmanın ve peygamberlerin ahlakına sarılmanın vesilesidir." [82] 72.İmam Ali (a.s): "Allah Resulü'nün (s.a.a), "Gece namazı nurdur" sözünü işittiğim günden beri gece namazını terketmedim." İbn-i Kevva', "Leylet'ul Harir [83] gecesi de mi?" diye sorunca İmam (a.s) şöyle buyurdu: "Hatta Leylet'ul Harir'de bile." [84] 74.73.İmam Sadık (a.s): "Müminin şerafeti gece namazındadır. Müminin izzeti ise insanların yüzsuyunu dökmekten sakınmadadır." [85] 74.İmam Sadık (a.s): "Gece ibadet için kalkmayı terketme. Şüphesiz aldatılmış kimse gece ibadet için kalkmak hususunda aldatılan kimsedir." [86] 75.İmam Sadık (a.s): "Gece namazı dışında kulun yaptığı her iyiliğin Kur'an'da sevabı zikredilmiştir. Gece namazı, Allah nezdinde çok önemli olduğu için sevabını belli etmemiştir ve şöyle buyurmuştur: "Yanlarını yataklarından uzaklaştırırlar (kalkarlar)...Yaptıklarına karşılık onlar için saklanan müjdeyi kimse bilmez." [87] 76.İmam Sadık (a.s): "Gece namazı yüzü ak ve nurani kılar. Gece namazı insanı güzel kokulu kılar ve gece namazı rızk kazandırır." [88] 17. Bölüm: Gece Namazından Mahrum Olmanın Sebepleri 77.İmam Ali (a.s) kendisinde, "Ben gece namazından mahrum oldum" diyen birisine şöyle buyurmuştur: "Sen günahlarının kendisini esir ettiği kimsesin." [89] 78.İmam Sadık (a.s): "İnsan bir yalan söyler ve bu sebeple gece namazından mahrum kalır." [90] 18. Bölüm: Gece Namazına Niyetlendiği Halde Uyuyan Kimsenin Sevabı 79.Resulullah (s.a.a): "Gecenin bir bölümünde namaz için kalkmaya niyetlendiği halde uyuyan her kulun uykusu, Allah'ın onun adına verdiği bir sadakadır ve ettiği niyetin sevabı kendisine yazılır." [91] 19. Bölüm: Cuma Namazı "Ey iman edenler! Cuma günü namaz için ezan okunduğu zaman Allah'ı anmaya koşun; alım satımı bırakın; bilseniz, bu sizin için daha iyidir." [92] 80.Resulullah (s.a.a): "Her kim üç Cuma namazını önemsemeyerek terkederse Allah kalbini mühürler." [93] 81.Resulullah (s.a.a): "Cuma namazı fakirlerin haccıdır." [94] 82.Resulullah (s.a.a): "Her kim iman üzere ve Allah için Cuma namazı kılarsa amellerine baştan başlamıştır. (Allah ona karşılık geçmiş günahlarını bağışlar amel defterini yeniden açar.)" [95] 83.İmam Bakır (a.s): "Cuma namazı farzdır. İmam'ın varlığında Cuma namazı için toplanmak farzdır. O halde erkek hiç bir özrü olmaksızın üç Cuma namazını terkederse üç farzı terketmiş olur. Üç farzı hiçbir özrü olmaksızın sadece münafık terkeder." [96] EHL-I BEYT MEKTEBINE GORE NAMAZ REHBERI (1) ÖNSÖZ İslâm dininin temel ilkelerinden biri de namazdır. Namaz, imanın ölçütü ve takvalıları tanımanın vesilesidir. Namaz, dinin dalgalanan bayrağı; namaz kılanlar ise, onun maneviyatı sayesinde güvencede olanlardır. Namaz, Allah'ı anmak için yapılan ibadettir. Nitekim yüce Allah Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz ben, yalnızca ben Allah’'ım. Ben’den başka ilâh yoktur; şu hâlde bana ibadet et ve ben’i anmak için dosdoğru namaz kıl. "[1] Namaz, ibadetlerin en büyüğü ve tekliflerin en üstünüdür. Bir rivayette şöyle geçer: Birisi İmam Cafer Sadık'ın (a.s) huzurunda başka birini övüyordu. Onun övgülerinden sonra İmam -(a.s), "Namazı nasıldır?" diye sordu. Yani, bu önemli vazifeyle ilgili ne kadar çaba harcıyor? Övülen kişinin bütün iyilikleri namaza verdiği öneme bağlıdır. Bu ilâhi farizayı yerine getirmek ve zinde tutmak için her ne kadar çaba harcansa yine de azdır. İslâm ulemasının ve hak mektebe gönül verenlerin tüm çabası ve hatta batıla karşı savaşan mücahitlerin savaşı bu büyük ibadeti ayakta tutmak içindi. Aşura günü Kerbela da İmam Hüseyin aleyhisselâm’ın yarenlerinden birinin öğle namazının vaktinin girdiğini hatırlatması üzerine İmam aleyhisselam’ın, "Allah seni namazı ayakta tutanlardan yazsın; biz zaten namaz için savaşıyoruz." buyurması ve savaşın kızıştığı o esnada hemen cemaatla öğle namazı ikame etmesi ve yine Sıffin savaşında Hz. Ali aleyhisselâm’ın savaşı bırakıp namaza koyulması ve Hazretin, bu işini eleştirenlere "Biz bu kavimle namaz için savaşıyoruz." demesi, İslâm dininde namazın konumunu ve ehemmiyetini ortaya koymaktadır. Yine dinin direği olarak tanıtılan namazın önemi hadislerde şöyle belirtilmiştir: Resulullah (Allah'ın rahmeti onun ve Ehlibeyti'nin üzerine olsun) buyurmuştur ki: "Kıyamette- kulun ilk hesap vereceği şey namazdır. Eğer namazı kabul olursa, diğer amelleri de kabul olur; eğer namazı kabul olmazsa, diğer amelleri de kabul olmaz." "Namazı hafife alan benden değildir."[2] Ehlibeyt İmamlarından (a.s) şöyle nakledilmiştir: "Bizim şefaatimiz namazı hafife alana ulaşmayacaktır."[3] Bunlar ve burada değinmediğimiz daha nice ayet ve hadisler, her Müslüman’'ın namazın nasıl kılındığını ve namaz hükümlerini çok iyi bir şekilde öğrenmesi gerektiğini vurgulamaktadır. İşte elinizdeki bu kitap, Ehlibeyt (onlara selâm olsun) mektebine göre namazı öğretmektedir. -------------------------------------------------------------------------------- [1]- Tâhâ suresi, 14. ayet. [2]- Bihar-ul Envar, c.79, s.136. [3]- Bihar-ul Envar, c.47, s.2. USUL-U DİN İslâm'da tüm eğiti ve öğretiler iki ana başlık altında anlatılmaktadır. Birincisi; "Usul-ü Din"yani dinde temel inançlar. Başka bir ifadeyle insanın inanması gereken hususlar. İkincisi; "Füruu Din"yani insanın ameliyle ilgili hususlardır. Usul-ü Din (dinde inanılması gereken temel inançlar) beştir: 1- Tevhid: Bir tek olan Allah'a inanmak. 2- Adl: Yaratıklarına ihtiyacı olmayan Allah'ın adil olduğuna inanmak. 3- Nübüvvet: Yüce Allah tarafından insanlara doğru yolu göstermeleri için ilki Hazreti Adem ve sonuncusu ise Hazreti Muhammed olmak üzere yüz yirmi dört bin peygamber gönderildiğine inanmak. 4- İmamet: Peygamberlerin sonuncusu olan Hazreti Muhammed’in, Allah'ın emri üzere kendisinden sonra Ehlibeyt’i'nden on iki kişiyi vasi ve imam olarak belirlediğine inanmak. 5- Mead: Öldükten sonra yeniden dirilip dünyada yapılan işlerin hepsinin karşılığının görüleceğine, kıyamet gününe, cennet ve cehenneme inanmak. Ehl-i beyt İmamları Peygamberlerin sonuncusu olan Hazreti Muhammed’den (ona ve Ehlibeyti'ne selâm olsun) sonra onun hak vasileri olan on iki Ehlibeyt imamlarının isimleri şunlardan ibarettir: 1-İmam Ali ibn-i Ebu Talib. 2- İmam Hasan Müçteba. 3-İmam Hüseyin Seyyid-uş Şüheda. 4- İmam Ali Zeynülabidin. 5- İmam Muhammed Bâkır. 6- İmam Cafer Sadık. 7- İmam Musa Kazım. 8- İmam Ali Rıza. 9- İmam Muhammed Taki. 10- İmam Ali Naki. 11- İmam Hasan Askeri. 12- İmam Mehdi Kâim. FÜRU-U DİN İnsanın ameliyle ilgili hususlar, şu beş bölüme ayrılmaktadır. 1- Farz (vacip): İslâmî açıdan yapılması gerekli olan iş. 2- Haram: İslâmî açıdan yapılması yasak olan iş. 3- Müstehap: Yapıldığında sevabı olan, yapılmadığında ise azabı olmayan iş. 4- Mekruh: Yapılması yasak olmayan, ancak yapılmaması şer'î açıdan daha iyi olan iş. 5- Mubah: Şer'î açıdan iyi veya kötü olmayan iş; dört kısım işlerin dışında olan bir iş. Füru-u dinin yani ameli hükümlerin sayısı oldukça fazladır. Ancak en belirgin olanları şunlardır: 1- Namaz. 2- Oruç: Bir ay Ramazan ayında oruç tutmak. 3- Zekât: Bazı gelirlerin belli bir miktarını belirtilen yerlerde harcanması için vermek. 4- Humus: Başta kazanç olmak üzere belli şeylerin beşte birini Allah rızası için belli yerlerde harcanması için vermek. 5- Hac: Maddi durumu müsait olan kişilerin hayâtlarında bir defaya mahsus olmak üzere Allah'ın beytini ziyaret etmeleri. 6- Cihad: Allah'ın düşmanlarıyla savaşmak. 7- Marufu -iyiliği- emretmek. 8- Münkerden nehyetmek -(kötülükten sakındırmak)-. 9- Tevelli: Allah'ın dostlarını sevmek. 10- Teberri: Allah’ın düşmanlarına düşman olmak. Namazın hikmet ve önemi Yaradan'a tapınma ve kulluk, insanın doğa ve donanımında mevcut olan güdülerden olup her zaman farklı alanlarda ve de farklı olaylar karşısında kendisini gösterir, tezahür eder. Özel anlamıyla ibadet etmeleri istenen varlıkların yaratılış felsefesi de budur aynı zamanda. Bu gerçek, Kur'an'da şöyle açıklanmıştır:"Ben cinleri ve insanları, ancak bana ibadet kulluk etsinler diye yarattım."[1] Ancak insanın fıtratında olan bu güdü; çevre, gelenek, eğitim, öğretim, kültür ve sosyal yaşam şartlarından etkilenebilir. Dolayısıyla bu fıtri eğilimin gerektiği şekilde yönlendirilebilmesi için yüce Allah,peygamberler ve onların aracılığı ile de kitaplar göndermiştir. Yüce Allah, konuyla ilgili olarak Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurmaktadır: "Andolsun biz, her millet içinde, 'Allah'a kulluk edin, tağuttan kaçının' diye elçi gönderdik."[2] Bu ayetten de anlaşıldığı üzere ilahî elçiler, insanların, doğru yolu göstermek, onların ibadete layık olmayan varlıklara kulluk etmelerine doğru yolu göstererek engel olmak ve de bu kulluğu Yaradan'a yönlendirmekle yükümlüdürler. Ayrıca ibadetlerin şekil ve içeriğin ihtivasını belirlemek de peygamberlere dönük bir vazife olmuştur her zaman. Bu da ibadetlerin saptırılmaması ve insanların tasarrufundan korunması için bir ek tedbir olarak uygulanmıştır. Tapınma güdüsü ve fıtri donanımın yanlış yöne sapmaması ve aynı zamanda da sahip olduğu içeriğini kaybetmemesi için, insanlara örnek olarak gösterilen ilahî önderlere uymak ve yaşam tarzlarını örnek almak bir zorunluluktur. Aynı zamanda bu, Kur'an'ın da emridir. Kur'an-ı Kerim peygamberleri örnek alınması gereken önderler olarak tanıtmıştır insanlık alemine. Bu güdünün insan fıtratına yerleştirilmesinin sebebi ise, insanın bir kul olarak mabud huzurunda vazifesini yerine getirmesidir. İnsanın kul olması ve Allah'ın da vasfı mümkün olmayan yüceliği, O'nun huzurunda boyun eğmeyi gerektirir. Bir taraftan Allah'ın her şeyden müstağni olması, ve hiçbir şeye ihtiyaç duymaması, ve diğer taraftan ve her şeyin hayatını varlıklarını sürdürmede bile Allah'a muhtaç olanması ve bütün varlıkların O'na yönelmesi, ibadet ve kulluğu kaçınılmaz kılar. İnsanın yaşam, düşünce ve kullanım alanında ihtiyaç duyduğu ve duyacağı her nimeti insana bahşedenin Yüce Allah olması da, insanın ibadet etmesini gerektiren sebeplerden bir diğeridir. Kısacası, nimet vasfı taşıyan her şey şükretmeyi gerektirir. Bu hususta Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Öyleyse, kendilerini açken doyuran ve korku içindeyken güven veren bu Kâbe'nin Rabbine kulluk etsinler."[3] İşte bu şükretmenin İslam dininde, nasıl bir şekil ve içerikle gerçekleştirilmesi gerektiği, Peygamberimizden ve Ehlibeyti'nden rivayet edilen hadislerde belirtilmiştir. Zaten elinizdeki kitabın konusu da bu teşekkürün nasıl yerine getirilmesinin bir boyutunu içermektedir; namaz boyutunu. İslam dini, insan yaşamının sosyal, kültürel, siyasal, ekonomi, ailevi vb. alanlarına olduğu gibi ibadi alanına da ışık tutmuştur. Her ne kadar ibadetlerde asıl göz önünde bulundurulması gereken, Rabb'ın rıza ve hoşnutluğu ise de, ibadetlerin insanı olgunlaştırdığını da unutmamak gerekir. Bu olgunlaşma ilk etapta dünyada kendini gösterecek ve insana takva gücü verecektir. Takva sahibi insan, O'na ve insanlara karşı bütün sorumluluklarını tam bir içtenlikle yerine getirecektir. İbadetlerin bu özelliğe sahip olduğuna, Kur'an-ı Kerim'in, ibadetleri farz kılan ve yapılmasını emreden ayetlerinin hemen sonunda kısa bir cümle ile vurgu yapılmıştır. Şu ayet örnek gösterilebilir: "Ey inananlar! Sizden öncekilere farz kılındığı gibi takvalı olmanız için size de oruç farz kılındı... Bilirseniz oruç tutmanız, sizin için daha hayırlıdır."[4] Kur'an'ı açıklamakla görevli olan vazifesi taşıyan İslam Peygamber efendimizin(s.a.a) ve Ehlibeytinin (hepsine selam olsun)hadislerinde, namazla ilgili ayetlerin yorumunda çok ince bazı gerçeklere vurgu yapılmıştır. Örnek olması ve düşünce ufkumuza ışık tutması amacıyla namazın hedef, önem, netice ve özelliği hususunda, sözü Kur'an'a ve hadislere bırakıyoruz: 1- Namaz, Allah'ı anma vesilesidir. Nitekim yüce Allah bu hususla ilgili olarak şöyle buyurmuştur: "Hiç kuşkulanma ki ben Allah'ım. İlah yoktur beden başka. O hâlde bana kulluk-ibadet et ve namazını, beni hatırlayıp anmak için yerine getir."[5] Yine bir başka ayette şöyle buyurmuştur: "Ey inananlar! Cuma günü namaz için çağrı yapıldığında, Allah'ı anmaya koşun."[6] Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:"Namazda olduğun sürece kuşkusuz her şeyin sahibi olan sultanın (Melik) ve istediği her şeyi yaptırabilenin (Cebbar) kapısını çalmaktasın. Her kim Melik'in kapısını çok çalarsa,kapı onun yüzüne açılır."[7] Ali (a.s) da şöyle buyurmuştur: "İnsan namazda olduğu sürece onun bedeni, elbisesi ve etrafındaki her şey Allah'ı tesbih eder."[8] Anma, kalbe mahsus bir fiildir. Namaz kılan insan diliyle bir takım sözcükleri peş peşe sıralıyor ve kalbi, dilinin söyledikleriyle birliktelik içinde değil ise, bu durumda anma fiili gerçekleşmiş olmaz. Hâliyle de namaz, asıl hedefinden sapmış olur.Resulullah(s.a.a) bir hadisinde şöyle buyurmaktadır: "Her kim iki rekat namaz kılar ve kıldığı iki rekat boyunca düşüncesini hiçbir dünya işiyle meşgul etmezse, Allah onun günahlarını bağışlar."[9] Kısacası namaz Allah'ı anmak içindir ve Allah'ı anmak da kalplere huzur verir. Kur'an-ı Kerim'de konuyla ilgili olarak şöyle buyurulmuştur: "Böyleleri, inanan ve gönülleri Allah'ın zikriy-le yatışan kişilerdir. Gözünüzü açın! Gönüller yalnız Allah'ın zikriyle yatışır-tatmin bulur."[10] Zikir, gönüllerin manevi gücünün kötülük ve günahlara karşı seferber oluş makamıdır. Tam anlamıyla gerçekleşmesiyle de galip gelecek ve geçici lezzetleri terk etmenin hazzını ruh ve gönüllere tattırarak, fıtri olarak aranan huzur ve mutluluğu bahşedecektir. 2-İbadetlerden amaç yasalaştıran yüce Allah, bunun felsefesinin takva edinmektir. Yüce Allah bu hususla ilgili olarak şöyle olduğunu buyurur: "Ey insanlar, sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabb'inize kulluk (ibadet) edin ki, takva edinesiniz."[11] Kur'an-ı Kerim'de (Namaz, oruç, hac gibi ibadetlerin farz kılınışından değinen ayetlerde bunların hemen sonra da takva edinme ve kurtuluşa erme amacıyla felsefesine yasalaştırıldığına bizzat vurgu yapılmıştır.) Bu yüzden Kur'an-ı Kerim'de namaz, inanan ve Allah'tan korkan kimselerin özelliklerinden biri olarak sayılmıştır. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: "İşte o Kitap; kendisinde hiç şüphe yoktur; takva sahipleri için yol göstericidir. Onlar ki gaybe inanır ve namazlarını dosdoğru kılarlar..."[12] Bir diğer ayette de şöyle buyurmuştur: "Sabır ve namazla yardım dileyin. Hiç kuşkusuz bu, huşû duyanların dışındakilere çok ağır gelir."[13] Peygamberimize huşû (saygıyla tazim) hakkında soruldu: "Namazda tevazu etmek ve kulun bütün kalbiyle Rabb'ine yönelmesidir." buyurdu.[14] 3- Namaz kötülüklerden ve fenalıklardan alıkoyar. Kur'an-ı Kerim'de konuyla ilgili olarak şöyle buyurul-muştur: "Kitap'tan sana vahiy edileni oku. Namazı da kıl. Çünkü namaz, çirkinliklerden ve kötülüklerden alıkoyar. Elbette ki Allah'ın zikri daha büyüktür. Allah neler yaptığınızı biliyor."[15] Resulullah'a (s.a.a) denildi ki: "Filan şahıs gündüz namaz kılar, gece ise hırsızlık yapar!" Resulullah (s.a.a) buyurdu: "Şüphesiz namazı buna engel olacaktır."[16] Ensar'dan bir gencin Resulullah (s.a.a) ile birlikte namaz kıldığı, ancak günah işlediği rivayet edilmiştir. Bu durum Resulullah'a anlatılır. Peygamber buyurur: "Şüphesiz namazı buna engel olacak ve çok geçmeden tövbe edecektir."[17] 4- Namaz, işlenmiş kötülükleri yok eden bir iyiliktir: Kur'an-ı Kerim'de konuyla ilgili olarak şöyle buyurulmuştur: "Gündüzün iki tarafında ve geceye yakın saatlerde namaz kıl. Güzellikler kötülükleri silip süpürür. İşte bu, Allah'ı ananlara bir öğüttür."[18] Peygamber efendimiz şöyle buyurmuştur: "Namaza durup kıbleye yöneldiğinde, Fatiha ve ardından herhangi bir sureyi okuyup rüku yaptığında, namazın rüku ve secdelerini yapıp teşehhüt ve selamını okuduğunda, namaz kılıncaya kadar işlemiş olduğun günahlar bağışlanmış olur."[19] Selman-i Farisi'den şöyle rivayet edilmiştir: Resulullah (s.a.a) ile birlikte bir ağacın gölgesinde idik. Allah'ın elçisi ağaçtan bir dal tutup salladı ve dalın yaprakları döküldü. Peygamber buyurdu: "Yaptığımın sebebini sormayacak mısınız?" Dedik: Sebebini bize bildir ey Allah'ın elçisi. Buyurdu: "Şüphesiz Müslüman kul namaza durduğunda bu ağacın yapraklarının döküldüğü gibi, bütün hataları dökülür."[20] Hz. Ali, Peygamber efendimizin kendisine şöyle buyurduğunu rivayet eder: "Ya Ali, beni hak üzere müjdeci ve uyarıcı olarak seçene (Allah'a) andolsun ki, sizden biri abdest almaya durduğunda, bütün azalarından günahlar dökülür. Allah'a (kıbleye) yüzü ve kalbiyle yöneldiğinde, namazını bitirdikten sonra bütün günahları bağışlanmış olur."[21] 5- Namaz insanı eğitir ve yaşamı yönlendirir. Şöyle ki, her ibadet Allah'ın rızasına uygun olarak yerine getirildiği takdirde, hem ibadet eden şahsın kulluk bilincini güçlendirir ve huzura varma hazzını yaşattırır, hem de ibadetleri her türlü maddi ve manevi çıkar pisliğinden arındırır. Ancak bu rızayı cennet kazanmakla özdeşleştirmek ve ahiret yurduna endeksli tutmak büyük bir hata olur. Böylesi bir sınırlamaya gidildiği takdirde, ibadetlerin eğiticilik ve dünya yaşamını yönlendiricilik boyutu maalesef ki gizlilik perdesi ardında kalacaktır. İbadetlerin içeriğinin telkinsel bir yapıda oluşu, ruhu arındırmaya elverişli en güzel atmosferdir. Birkaç somut örnekle konuya açıklık getirmek mümkündür: Oruç: Açlık ve susuzluk karşısında sabır silahıyla insanı donatır; toplumların fakir kesiminin yaşam sıkıntısını paylaştırır; bu insanlık ayıbının bir an önce giderilmesini ve gittikçe derinleşen bu uçurum üstüne paylaşım köprüsü kurulmasını öğretir. Gün gelir de inananlar Allah rızası çizgisinde yürüdüğü için bir takım güçlerin ambargo uygulamak suretiyle intikamına maruz kalabilir. İşte o zaman insanî-ilahî değerleri korumanın bir zorunluluk olduğunu oruç ibadeti öğretir. Hac: Her yıllık telkin mahiyetli tekerrürü ile insan özgürlüğü ve değerini en dayanılmaz şartlar altında korumayı insanlığa armağan eder; insanlık hazinesi yüce insanların anısını tazeler; kardeşlik duygusunun ırk, coğrafya, dil, kültür, mezhep ve sınıfsal farklılıklarla etkilenemeyeceği gerçeğini ortaya koyar ve toplumlara, hatırasını yaşattığımız İbrahim, İsmail ve Hacer'le-ri kazandırır. Namaz: a- Genel anlamıyla iyilikler karşısında teşekkür etme alışkanlığını kazandırır. b- Allah'ın (günlük farz namazlarda her biri otuz defa tekrarlanan) Rahman ve Rahim sıfatlarından etkilenerek Allah'tan rahmet dilendiği gibi, insanlara da şefkat ve merhamet üzere muamele yapmayı gerektirir. c- Dünya ötesinde bir alemin varlığını, işlenen amellerin tümünün hesabı olduğunu hatırlatır. d- İnsanın, kulluk etmesi gerekiyorsa (ki fıtri... bir gerekliliktir) bunu, her açıdan mükemmel olana sunmayı öğretir. e- Allah katında değer kazanmış insanların yaşam çizgisinde yürümeği gaye edindirir. f- İnsanlık bünyesinde kanser uru konumunda olduklarından ötürü Yaradan'ın gazabına uğramış ve hayat yolunu kaybetmişlerden uzak durmayı ilke edindirir. g- Rüku ve secdeleriyle, yücelik karşısında tazimi ve alçak gönüllülüğü... öğütler. 6- Namaz, malî yükümlülükler yerine getirilince mükemmelleşir ve beklenilen vasıfları taşır. Yüce Allah, kullarını namaz kılmaya emrettiği ayetlerin hemen hepsinde bu hususu da vurgulamıştır. Örneğin bir ayette şöyle buyurmuştur: "İnanan kullarıma söyle: Namazı kılsınlar, ne alışverişin, ne de dostluğun olmadığı bir gün gelmeden önce, kendilerine verdiğimiz rızktan gizli ve açık infak etsinler."[22] Bir başka ayette de şöyle buyurmuştur: "Onlar ki gaybe inanıp namazlarını dosdoğru kılarlar ve kendilerine verdiğimiz rızktan Allah yolunda harcarlar."[23] 7- Kıyamette ilk olarak hakkında sorulan şey, namazdır. Resulullah (Allah'ın rahmeti onun ve Ehlibeyti'nin üzerine olsun) şöyle buyurmuştur: "Kıyamette kulun ilk hesap vereceği şey namazdır. Eğer namazı kabul olursa, diğer amelleri de kabul olur; eğer namazı kabul olmazsa, diğer amelleri de kabul olmaz." 8- Namazı önemsemeyen kimseye şefaat edilmeyecektir. Resulullah (Allah'ın rahmeti onun ve Ehlibeyti'nin üzerine olsun) şöyle buyurmuştur: "Namazı hafife alan benden değildir."[24] Yine nakledildiğine göre, İmam Cafer Sadık (a.s) ölüm döşeğindeyken bütün yakınlarının toplanmasını istemiştir. Yakınları başına toplanınca şöyle buyurmuştur: "Biz Ehlibeyt'in şefaati namazı hafife alanlara ulaşmayacaktır." 9- Namaz kılmamak insanı cehenneme sürükler. O hâlde namaz kılmadan cennete girmeyi arzulayanlar boşa kürek sallıyorlar. Konuyla ilgili olarak Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurulmuştur: "Onlar cennetler içinde suçluların durumunu sorarlar. Sizi şu yakıcı ateşe ne sürükledi? Derler ki , biz namaz kılanlardan olmadık..."[25] Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Namaz dinin direğidir; kasıtlı olarak namazını terk eden, şüphesiz dinini yıkmıştır."[26] 10- Namazın hakikatini idrak edenler onu terk etmezler. Kur'an-ı Kerim'de konuyla ilgili olarak şöyle buyurulmuştur: "Öyle erlerdir ki onlar, ne bir ticaret, ne bir alış-veriş onları Allah'ın zikrinden, namaz kılmaktan, zekat vermekten alıkoymaz."[27] 11- Geçim derdi namaza ve namaz kılmak da, geçim sağlamaya engel olmamalıdır. Kur'an-ı Kerim'de konuyla ilgili olarak şöyle buyurulmuştur: "Ey inananlar! Cuma günü namaz için çağrı yapıldığı zaman, hemen Allah'ı zikretmeğe koşun ve alış-verişi bırakın. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır. Namaz kılınıp (bitince) hemen yeryüzüne dağılın ve Allah'ın lütfünden nasibinizi arayın. Allah'ı çok anın ki, kurtuluşa erebilesiniz."[28] 12- Namaz kılanlar cennette ağırlanacaklardır. Meâric suresinde "namaz kılanlar" şöyle vasfedilmiş-tir: "Gerçekten insan, bencil ve hırslı yaratılmıştır. Kendisine kötülük dokundu mu sızlanır, kendisine hayır dokundu mu yardım etmez. Ancak namaz kılanlar bunun dışındadır. Onlar ki, namazlarını sürekli kılarlar. Onların mallarında belli bir hisse vardır yoksul ve yoksun olan(lar) için. Onlar, ceza ve mükâfat gününü tasdik ederler. Rablerinin azabından korkarlar... Ve onlar, ırzlarını korurlar; ancak kendi eşleri ya da cariyeleri başka; çünkü onlar (bunlardan dolayı) kınanmazlar... (Bir de) onlar, kendilerine verilen emaneti ve verdikleri ahdi gözetirler. Şahitliklerinde dosdoğru davranırlar. Namazlarını korurlar. İşte onlar, cennetlerde ağırlanırlar."[29] İmam Bâkır (a.s) bir hadisinde namaz kılanın üç özelliği olduğunu buyurur: "Ayaklarını bastığı yerden göklere kadar melekler tarafından korumaya alınır. Namazı bitene kadar gökten, başına hayırlar yağar. (Allah tarafından) görevlendirilen melek, 'Namaz kılan, kiminle münacat ettiğini bilse namaz kılmaktan ayrılmaz' diye seslenir."[30] 13- Aile reisinin çok önemli yükümlülüklerinden biri, ailesini namaz kılmaya emretmek ve bunu uygun bir yöntemle gerçekleştirmektir. Kur'an-ı Kerim'de konuyla ilgili olarak şöyle buyrulmaktadır: "Ailene namazı emret ve (bu hususta) dayanıklı ol. Biz senden rızk istemiyoruz. Biz sana rızk veriyoruz. Sonuç takvanındır."[31] Resulullah (s.a.a) konuyla ilgili olarak şöyle buyurur: "Çocuklarınız yedi yaşına girdiklerinde, onlara namazı öğretin. On yaşını doldurduklarındaysa... onların yataklarını ayırın."[32] İmam Ali (a.s) şöyle buyurur: "Çocuklarınıza namazı öğretin. Teklif çağına erdiklerindeyse, onları namaz kılmakla sorumlu tutun."[33] Namazın ne kadar önem taşıdığını Resulullah (s.a.a) ve Ehlibeyti'nin hayatlarında da gözlemleyebiliriz. Hz. Ali (a.s) hakkında şöyle rivayet edilir: Namaz vakti girdiğinde Ali'nin (a.s) rengi değişir ve titremeğe başlardı. "Neyiniz var?" dendiğinde, şöyle buyururdu: "Yüce Allah'ın göklere, yere ve dağlara sunup da onların yüklenmekten kaçındıkları ve zayıflığıyla birlikte insanın yüklendiği emaneti eda etme zamanı geldi. Bu yüklendiğimi layıkıyla yerine getirip getiremeyeceğimi bilemiyorum."[34] Aşura günü Kerbela'da İmam Hüseyin'in (a.s) yarenlerinden birinin öğle namazının vaktinin girdiğini hatırlatması üzerine İmam (a.s), "Allah seni namazı ayakta tutanlardan yazsın; biz zaten namaz için savaşıyoruz." buyurdu ve savaşın kızıştığı o esnada hemen cemaatla öğle namazı kıldı ve yine Sıffin savaşında Hz. Ali (a.s) savaşı bırakıp namaza koyuldu ve bu işini eleştirenlere, "Biz bu kavimle namaz için savaşıyoruz." buyurdu. FARZ NAMAZLAR Ehl-i Beyt mektebine göre farz namazlar sırasıyla şöyledir: 1- Yevmiye namazı denen günlük beş vakit namazlar. 2- Ayet namazı denen güneş, ay tutulması, zelzele olması ve insanların gelinin korkmasına yol açan şiddetli gök gürültüsü, şimşek çakması ve benzeri olayların meydana gelmesi münasebetiyle farz olan iki rekatlık namaz. 3- Kabe’yi tavaf etmek sonucu farz olan iki rekatlık tavaf namazı. 4- Cenaze namazı, ölen kimse için bir dua ve Allah’tan af dilemektir. 5- Büyük oğlan üzerine farz olan, baba ve (annenin)* kazaya kalan farz namazlarının kazası. 6- Nezir, yemin, ahit ve benzeri yollarla insanın kendisine farz ettiği namazlar. GÜNLÜK FARZ NAMAZLAR Günlük farz namazlar beş vakitte kılınan namazlardır. Cuma namazı da cuma günü öğle namazının yerine geçtiğinden günlük farz namazlardan biri olarak değerlendirilmektedir. Bu namazların hangi zamanlarda ve nasıl kılınabilecekleri, şart ve farzlarının ne olduğu ve benzeri ilgili hususlar ana hatlarıyla Kur’an-ı Kerim’de gelmiş, Hz. Resul ve Ehl-i Beyt İmamları’nın uygulama ve beyanlarında da detaylı olarak İslam ümmetine gösterilmiştir. Hz. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “Günlük farz namazlar şöyledir: Dört rekat öğle namazı, dört rekat ikindi namazı, üç rekat akşam namazı, dört rekat yatsı namazı ve iki rekat sabah namazı, toplam on yedi rekat olur. Günlük sünnet ise, otuz dört rekattır. Sekiz rekat öğleden önce, sekiz rekat ikindiden önce, dört rekat akşamdan sonra, iki rekat yatsıdan sonra -ottuk yerde kılınır ve bir rekat yerine geçer- sekiz rekat seher vakti kılınır, şef ve vitir namazları da üç rekattır -ikinci rekatta selam verilir- ve iki rekat sabah namazının sünneti.” (1) Hz. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Günlük farz namazlar şunlardır: Dört rekat öğle namazı, dört rekat ikindi namazı, üç rekat akşam namazı, dört rekat yatsı namazı ve iki rekat sabah namazı, toplam on yedi rekat olur. Günlük sünnet namazlar ise otuz dört rekattır. Akşam namazının sünneti dört rekattır, akşam namazından sonra kılınır; seferde ve mukim halinde terk edilmez. Yatsı namazının sünneti, yatsı namazından sonra iki rekat olarak ottuk yerde kılınır ve bir rekat yerine geçer. Gece namazı sekiz rekattır, seher vakti kılınır. Gece namazından sonra kılınan şef namazı iki rekat, vitir namazı da bir rekattır. Sabah namazının sünneti iki rekattır, vitir namazından sonra kılınır. Öğle namazının sünneti sekiz rekattır, öğle namazından önce kılınır. İkindi namazının sünneti sekiz rekattır, öğle namazından sonra ve ikindi namazından önce kılınır. Namazları vaktin evvelinde kılmak ise daha faziletlidir.” (2) Said bin Musayyib diyor; “Hz. İmam Zeyn-ül Abidin’e: “Namazlar şu haliyle Müslümanlara ne zaman farz oldu?” diye sordum. İmam (a.s) şu cevabı verdi: “Medine’de, davetin zahir olup, İslam dininin güçlendiği ve Allah Teala’nın Müslümanlara cihadı farz ettiği zaman, Resulullah (s.a.a) iki rekat öğle namazına, iki rekat ikindi namazına, bir rekat akşam namazına ve iki rekat da yatsı namazına olmak üzere namazlara yedi rekat ekledi. Sabah namazını ise, Mekke’de farz kılındığı şekliyle baki koydu ve değiştirmedi ki, gece meleklerinin göğe çıkmasında ve gündüz meleklerinin yere inmesinde çabukluk olsun. Zira gece ve gündüz melekleri Hz. Resulullah (s.a.a) ile birlikte sabah namazını müşahede ediyorlardı. İşte Allah Teala’nın; “Ve sabah okuyuşunu unutma ki, o müşahide edilmektedir” ayetinin anlamı da budur. Onu, hem Müslümanlar hem de gece ve gündüz melekleri müşahede etmektedir.” (3) Fuzeyl bin Yesar diyor; “Hz. İmam Sadık (a.s)’ın şöyle buyurduğunu duydum: “Allah Teala ikişer rekat olarak on rekat namaz farz etmişti. Hz. Resulullah, (öğle, ikindi ve yatsı namazlarının) iki rekatına iki rekat, akşam namazına ise bir rekat ekledi. Hz. Resulullah’ın eklediği iki rekatlar farz hükmünde olduğundan sefer hali hariç terk edilmesi caiz değildir. Akşama ise bir rekat ekledi, sefer ve mukim halinde baki bıraktı. Allah Teala da bütün bu uygulamalarını onayladı. Böylece farz namazlar on yedi rekat oldu. Sonra Hz. Resulullah sünnet namazlarını farz namazların iki katı, otuz dört rekat karar verdi. Allah Teala bunu da onayladı. O halde farz ve sünnet namazlar toplam elli bir rekattır. Yatsı namazından sonra ottuk yerde kılınıp bir rekat vitir namazı yerine geçen iki rekatlık namaz da bunlardan biridir. Sonra, Hz. Resulullah (s.a.a), seferi olanlar hariç, Allah’ın farzına eklediği iki rekatın terk edilmesini kimseye izin vermedi. Resulullah’ın ruhsat vermediği bir konuda da kimsenin ruhsat verme hakkı yoktur. Böylece, Resulullah’ın emri Allah’ın emrine ve Resulullah’ın yasağı Allah’ın yasağına uygun düşmüştür. Kullara vacip olan, ancak Allah’a teslim oldukları gibi, Resul’e de teslim olmaktır.” (4) Hz. İmam Muhammed Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “On rekatta; öğlenin iki rekatında, ikindinin iki rekatında, akşamın iki rekatında, yatsının iki rekatında ve sabahın iki rekatında şüpheye düşmek caiz değildir, bu rekatların bir şeyinde şüphe eden kimse namazı baştan alır. Allah’ın Kur’an’da müminlere farz kıldığı namaz işte budur. Sonra Peygamber-i Ekrem buna yedi rekat daha ekledi. Bu rekatlar sünnettir; onlarda kıraat da şart değildir; onlarda tespih, tahlil, tekbir okunup dua edilir. Şüphe de bu rekatlarda olabilir. Böylece Hz. Resulullah, misafir değil, mukimlerin öğle, ikindi ve yatsı namazlarına iki rekat, mukim ve misafirin akşam namazına da bir rekat eklemiş oldu.” (5) Fazl bin Şazan diyor: "Hz. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurdu: "Namazın aslının iki rekat olarak belirlenmesi, sonra da bazısına bir rekat, bazısına da iki rekat eklenip, bazısına da ekleme yapılmamasının nedeni şudur ki, asıl namaz bir rekattır. Çünkü bir rakamı sayıların aslıdır. Namaz bir rekattan eksik olursa, namaz sayılmaz. Allah Teala insanların bu bir rekatı -ki ondan eksik namaz olmaz- kamil ve tam olarak teveccüh içinde yerine getiremeyeceklerini bildiği için, ona bir rekat daha ekledi ki, ikinci rekatla birinci rekatın eksik kalan yönleri tamamlansın. İşte bunun için Allah Teala namazın aslını iki rekat olarak farz kıldı. Sonra Hz. Resulullah (s.a.a), insanların bu iki rekatı kendilerine emredildiği şekliyle kamil olarak yerine getiremeyeceklerini bildiğinden, öğle, ikindi ve yatsı namazlarına ikişer rekat ekledi ki, bu iki rekat ilk iki rekatın eksiklerini tamamlasın. Sonra akşam namazı vaktinde insanların evlerine dönmeleri, yemek yemeleri, temizlenmeleri ve uyumaya hazırlanmaları gibi nedenlerden dolayı işlerinin daha yoğun olduğunu bildiğinden, insanlara kolaylık olsun diye akşam namazına sadece bir rekat ekledi. Akşam namazına bir rekat eklenmesinin bir diğer nedeni de günlük farz namazların rekat sayısının tek rakamlı olması içindir. Sabah namazını ise, kendi halinde ipka buyurdu. Çünkü o zaman işler daha yoğun olur ve insanların geneli o zamanda ihtiyaçları için koşuştururlar. Ayrıca insanların geceleyin alış veriş ve diğer işlerle iştigal etmeleri daha az olduğundan, sabahleyin zihinleri daha rahattır, efkar ve endişeleri de azdır. O halde insanın o vakitte namazına teveccühü diğer vakitlere nispet daha fazladır. Sünnet namazların otuz dört rekat olarak belirlenmesinin nedeni de şudur ki, farz namazlar on yedi rekattır, sünnet namazları farzların iki katı kılınmıştır ki, farzı tekmil edip eksiklerini tamamlasın. Sünnet namazların bir vakitte değil de muhtelif vakitlere bölünmesinin nedeni de şudur ki, üç vakit; öğle vakti, akşamdan sonrası ve seher vakti, vakitlerin en faziletlisidir. Dolayısıyla Allah Teala bu üç vaktin her üçünde de kendisi için namaz kılınmasını sevmektedir. Ayrıca sünnet namazlarının bölünüp muhtelif vakitlerde kılınması, hepsinin toplu olarak bir vakitte kılınmasından daha kolaydır." (6) Bütün bu açıklamalardan şu sonuç ortaya çıkmıştır ki: Günlük farz namazlar hususunda Ehl-i Beyt mektebiyle, diğer İslami mezhepler arasında bir ihtilaf yoktur. Ehl-i Beyt mektebi de dahil olmak üzere bütün İslami mezhepler, mukim olan bir mükellef için günlük farz namazların on yedi rekat olduğunda ittifak etmişlerdir. Günlük sünnet namazlarına gelince Ehl-i Beyt İmamları, sekiz rekat öğle namazının sünneti, sekiz rekat ikindi namazının sünneti, dört rekat akşam namazının sünneti, iki rekat yatsı namazının sünneti, -ki ottuk yerde kılındığından bir rekat sayılır- sekiz rekat gece namazı, iki rekat şefi namazı, bir rekat vitir namazı ve iki rekat sabah namazının sünneti olmak üzere, günlük sünnet namazlarının günlük farz namazlarının iki katı, yani otuz dört rekat olduğunu açıklamışlardır. *Bazı müctehidlerin bu konudaki (Büyük oğlan üzerine farz olan, baba ve (annenin)* kazaya kalan farz namazlarının kazası.) görüşleri farklıdır.!!! GUSÜL Bazen namaz için şart olan tahareti elde etmek için gusül farz olur. Cenabetli olan kişi veya başka bir sebeple gusül yapması farz olan kişi gusül yapmalı yani aşağıda açıklanacağı üzere niyet ederek bedeninin tamamını yıkamalıdır. Gusül, tertibi ve irtimasi olmak üzere iki türlü yapılır: Tertibi gusül Tertibi gusülde ilk önce Allah’ın emrine itaat için gusül alıyorum diye niyet etmek gerekir; sonra başla boyun yıkanır; sonra bedenin sağ yarısı ve sonra da sol yarısı yıkanır. İrtimasi Gusül İrtimasi gusül yapmak için su bedenin tamamını kapsayacak kadar fazla olmalıdır. Dolayısıyla eğer insan Allah’ın emrine itaat etmek için gusül alıyorum diye niyet ederek bir nehre, havuza veya denize girer de su bedeninin tamamını kapsarsa guslü doğrudur. Cenabet için gusül alan kimsenin namaz için ayrıca abdest de alması gerekmez. Ama diğer gusüllerden sonra abdest almak ihtiyata uygundur. Bu hükmün teferruatı için herkes kendi taklit ettiği merciin risalesine başvurmalıdır. Cenabetli olan kişiye gusül almadıkça bedenini bir parçasının Kur’an-ı Kerim’in yazısına, Allah, peygamberler ve Ehl-i Beyt imamlarından birinin ismine değdirmek, camilerde durmak ve farz secdesi olan sureleri (Kur’an-ı Kerim’in 32. 41. 53. v 96. surelerini) okumak haramdır. Cenabetli olan kişiye haram ve mekruh olan diğer hususları öğrenmek için fıkhi risalelere bakınız. TEYEMMÜM Teyemmümü Gerektiren Haller: Abdest veya gusül için yeterli miktarda su olmaması. Tehlike veya başka bir engel yüzünden suya ulaşılmaması. Hastalık vb. nedenle suyun zararlı olmasından korkmak. Suyun abdest için kullanıldığında susuzluk çekileceğinden korkmak. Su elde etmenin insanın durumunu etkileyecek miktarda para verilmesini gerektirmesi. Su elde etmenin zillet ve hakarete maruz kalmayı gerektirmesi. Su elde etmenin veya abdest almanın namazın kaza olmasına sebep olacak şekilde vaktin dar olması. Suyun, sadece necaseti beden ve elbiseden gidermeye yettiği ve abdeste yetmemesi. Suyun abdest için kullanıldığı takdirde başka birisinin susuzluktan ölmesinden veya hasta olmasından korkmak. Teyemmüm Alırken Eller Neye Vurulur? Toprak, kum, çakıl ve taşa teyemmüm edilir. Teyemmümün Şartları: 1- Üzerine teyemmüm edilmesi câiz olan şeylere teyemmüm edilmesi. 2- Üzerine teyemmüm edilen şeyin pâk olması. 3- Üzerinde teyemmüm edilen şeyin mubah –gasp edilmemiş- olması. 4- Üzerine teyemmüm edilen yerin mubah olması. 5- Teyemmüm alınan uzuvların pâk olması. 6- Teyemmüm uzuvlarında yüzük vs. gibi engellerin olmaması. 7- Tertip: Teyemmüm amellerinin, sırasına göre yapılması. 8- Muvalat: Teyemmüm amellerinin, peş peşe yapılması. 9-Kişinin kendisinin teyemmüm etmesi (imkan dahilinde başkasının insana teyemmüm ettirmemesi). Teyemmümü Bozan Şeyler: 1- Abdesti bozan her şey. 2-Teyemmümü gerektiren mazeretin kalkması. Teyemmümle İlgili Üç Hüküm: Teyemmümde elleri yere vurmak şarttır; sadece elleri yere bırakmak yeterli değildir. Vakti girmeden önce farz bir namaz için teyemmüm almak doğru değildir. Üzerine gusül farz olan kimse, biri gusül yerine ve diğeri de abdest yerine olmak üzere namaz için iki teyemmüm almalıdır., Nasıl Teyemmüm Alınır? 1- İlk önce “Allah’a itaat ve O’nun emrini yerine getirmek için teyemmüm alıyorum” diye niyet eder sonra ellerinin içini birlikte, üzerine teyemmüm edilmesi doğru olan bir şeyin üzerine bir kere vurur. 1. şekilde olduğu gibi. Şekil: 1 2- Sonra eller bitiştirilerek ellerin içiyle saçların bittiği yerden burunun üzerine kadar yukardan aşağıya doğru alın ve kaşlar meshedilir. 2. ve 3. şekilde olduğu gibi. Şekil: 2 Şekil: 3 3- Daha sonra sol elin içiyle sağ elin üstü bilekten parmak uçlarına kadar meshedilir. 4. ve 5. şekillerde olduğu gibi. Şekil: 4 Şekil: 5 4- Sonra aynı şekilde sağ elin içiyle sol elin üst kısmı bilekten parmak uçlarına kadar meshedilir. 6. ve 7. şekilde olduğu gibi: Şekil: 6 Şekil: 7 NAMAZ KILANIN ELBİSESİ Namaz Kılanın örtmesi gereken yerler Erkekler: Ön ve arkalarını (kısa bir pantolon miktarınca) Kadınlar: Yüz, eller ve ayaklar dışında bütün bedenlerini. Namaz Kılanın Elbisesinin Şartları 1-Namaz kılanın elbisesi pâk olmalıdır. 2- Mubah olmalıdır (gasp edilmiş olmamalıdır). 3- Erkeklerin elbisesi altın dokumalı olmamalıdır. 4- Erkeklerin elbisesi halis ipekten olmamalıdır. 5- Murdar hayvanın parçalarından olmamalıdır. 6- Eti yenilmeyen hayvanın parçalarından olmamalıdır. Bu hususta deri gibi canı olan parçalarla saç gibi canı olmayan parçalar arasında hiç bir fark yoktur. İnsanın namazda bedeninin de pak olması yani necis olmaması farzdır. Elbiseyle İlgili Bir Kaç Hüküm 1- Yaradan akarak elbise ve bedene değen kanı temizlemek imkansız veya zor olursa onunla namaz kılınabilir. 2- Beden veya elbiseye değen kan köpek, domuz ve kafir gibi ayn-ı necis, ve murdarın kanı olmaz ve onun miktarı da işaret parmağının bir boğumundan büyük olmazsa onunla namaz kılınabilir. 3- Necis olmuş çorap, ve kayış gibi avret mahallini örtmeye yetmeyecek şeylerle namaz kılmanın sakıncası yoktur. 4- İster namazda olsun, ister namaz dışında erkeklerin altın ve halis ipek dokumalı elbiseleri giymeleri haramdır. Namaz Kılınan yer 1- Gasbedilmemiş olmalıdır. 2- Sabit olmalıdır (hareket etmemelidir). 3- Namaz kılınan yerde elbise ve bedene bulaşacak bir necaset olmamalıdır. 4- Erkekler namazda kadınlardan ileride durmalıdırlar. Namaz Vakitleri 1- Sabah namazının vakti: Şafağın atmasından güneş doğuncaya kadardır. 2- Öğle namazının vakti: Sabahleyin doğudan hareket eden güneş yere çakılmış olan düz bir ağaç vb. şeylerde oluşturduğu batı semtine doğru bir gölge oluşturur; bu gölgenin doğuya doğru kaymasıyla öğle vaktinin başlamış olduğu anlaşılır. Bu vakitten güneşin batışına ikindi namazını kılabilecek bir zaman kalıncaya kadar öğle namazının vakti sürer. 3- İkindi namazının vakti: Öğlenin ilk vaktinden öğle namazını kılabilecek bir vaktin geçmesinden başlar ve güneşin batmasıyla biter. 4- Akşam namazının vakti: Güneş battıktan sonra doğuda beliren kızıllığın tepenin üzerinden batıya doğru geçmesinden başlar şer’î gece yarısına akşam namazını kılabilecek bir vakit kalıncaya kadar devam eder. 5- Yatsı namazının vakti: Akşamın ilk vaktinden, akşam namazını kılabilecek miktarda bir sürenin geçmesinden başlar gece yarısına kadar devam eder. KIBLE Namaz kılan kimsenin bütün namazlarda Mekke’de olan Ka'be’ye doğru yönelmesi gerekir. NAMAZA HAZIRLIK Namaz kılan kimse, namazının doğru olması için aşağıda açıklanan şartları yerine getirmekle yükümlüdür. Bu şartlar şöyledir: 1-Taharet 2-Namaz kılınan elbise ile ilgili şartlar 3-Namaz kılınan yer ile ilgili şartlar 4-Namaz vakitleri 5-Kıble Bunları sırasıyla aşağıda açıklayacağız: TAHARET Taharet iki yolla olur: 1- Abdest 2- Teyemmüm ABDEST Abdestli Olmayı Gerektiren Ameller 1- Cenaze namazı dışında bütün farz ve müstehap namazlar. 2- Unutulmuş secde ve teşehhüdün kazasını yerine getirmek. 3- Hacc ve Umre’de farz tavaf. 4- Kur’an-ı Kerim’in yazısına dokunmak. Nasıl abdest alınır? Abdest alırken önce “Allah’a itaat ve O’nun emrini yerine getirmek için abdest alıyorum” diye niyet etmelidir ve sonra aşağıdaki amelleri yapmalıdır: 1- Yüzü sağ elle uzunlamasına saç bitiminden çenenin altına kadar ve enine baş parmakla orta parmağın arasını yukardan aşağıya doğru yıkamalıdır. 1. ve 2. şekilde olduğu gibi. Şekil: 1 Şekil: 2 Yüzü yıkarken şu duayı okumak müstehaptır: "ALLAHUMME BEYYİŻ VECHÎ YEVME TESVEDDU FÎHİL VUCÛH VELA TUSEVVİD VECHÎ YEVME TEBYEŻŻU FİHİL VUCÛH” Tercümesi: "Allah'ım! Yüzlerin siyah olduğu günde yüzümü ak et. Ve yüzlerin ak olduğu günde yüzümü siyah etme." 2- Sağ kolu 3. ve 4. şekilde olduğu gibi dirsekten parmakların ucuna kadar yukardan aşağı doğru yıkamalıdır. Şekil: 3 Şekil: 4 Sağ kolu yıkarken şu duayı okumak müstehaptır: "ALLAHUMME E’ŤİNÎ KİTABÎ Bİ-YEMÎNÎ VEL ĤULDE FİL-CİNANİ Bİ-YESARÎ VE HASİBNÎ HİSABEN YESÎRA" Tercümesi: "Allah'ım! Kitabımı sağ elime ver. Ve cennetlerde ebedilik belgesini sol elime ver. Ve beni kolay hesaba çek." 3- Sol kolu 5. ve 6. şekilde olduğu gibi dirsekten parmakların ucuna kadar yukardan aşağı doğru yıkamalıdır. Şekil: 5 Şekil: 6 Sol eli yıkarken şu duayı okumak müstehaptır: "ALLAHUMME LA TU’ŤİNÎ KİTABÎ Bİ-ŞİMALÎ VELA TEC'ĚLHA MAĠLULETEN İLA ŬNUĶÎ" Tercümesi: "Allah'ım! Benim kitabımı sol elime verme ve onu boynuma bağlı kılma." 4- Sağ eldeki rutubetle 7. ve 8. şekilde olduğu gibi başın ön kısmına meshetmelidir; ancak dışardan su alınmamasına dikkat edilmesi gerekir. Şekil: 7 Şekil: 8 Başa meshederken şu duayı okumak müstehaptır: "ALLAHUMME ĠAŞŞİNÎ Bİ-RAHMETİKE VE BEREKATİKE VE ĚFVİK" Tercümesi: "Allah'ım! Rahmetin, bereketlerin ve affını bana bürü." 5-Sağ elin rutubetiyle sağ ayağın üst kısmına parmakların ucundan ayağın üzerindeki çıkıntı noktasına(ihtiyaten farz olarak ayak bileğine) kadar mesh etmelidir. 9.ve 10.şekilde olduğu gibi. Şekil: 9 Şekil: 10 6- Sol elin rutubetiyle sol ayağın üst kısmını 11. ve 12. şekilde olduğu gibi parmakların ucundan ayağın üzerindeki çıkık noktasına (ihtiyaten farz olarak ayak bileğine) kadar meshetmelidir. Şekil: 11 Şekil: 12 Ayaklara meshederken şu duayı okumak müstehaptır: "ALLAHUMME ŚEBBİTNÎ ĚLAŜ-ŜİRAŤİ YEVME TEZİLLU FÎHİL EĶDAM VEC'AL SA'YÎ FÎMA YURŻÎKE ĚNNÎ." Tercümesi: "Allah'ım! Beni, ayakların kaydığı günde sırat üzerinde sabit kıl. Çabamı seni benden razı kılacak şeyde kıl." Abdestin şartları 1- Abdest suyunun pâk olması. 2- Abdest suyunun mutlak (başka bir şeyle karışmamış) olması. 3- Abdest suyunun mubah (gasp edilmemiş) olması. 4- Abdest alınan ibrik vs.nin mubah olması. 5- Abdest alınan ibrik vs.nin altın ve gümüşten olmaması. 6- Abdest azalarının pâk olması. 7- Abdest ve namaz için vaktin yeterli olması. 8- Tertib: Abdest amelleri arasında sırayı gözetmek. 9- Muvalat: Abdest amellerini peş peşe ve aralıksız yapmak. 10- Mübaşeret: İmkan dahilinde insana başkasının abdest aldırmaması. 11- Su kullanmanın herhangi bir sakıncası olmaması. 12- Herhangi bir şeyin suyun bedene ulaşmasına engel olmaması. Abdesti Bozan Şeyler: 1-İdrar. 2-Gâita. 3-Gaz (yel) çıkması. 4-Gözün görmeyeceği ve kulağın işitmeyeceği şekilde uyumak. 5-Delilik. 6-Baygınlık. 7-Sarhoşluk. 8-Guslü gerektiren her şey. Namazı Hafife Alana 15 Bela Hz. Fatima (a.s): “Babam Resulullah (s.a.a)’den namazında gevşeklik yapan kadın ve erkekler hakkında soru sorduğumda şöyle buyurdular: “Kadın ve erkeklerden her kim namazında gevşeklik yaparsa Allah Teala onu onbeş belaya duçar eder: Allah Teala bereketi ömründen alır, bereketi rızkından kaldırır, salih insanların simasını onun yüzünden giderir, yaptığı her işe ücret(mükafat)verilmez, duası göklere yükselmez (müstecab olmaz), salih insanların duasından nasibi olmaz, zelil olarak ölür, açken ölür, susuz olarak can verir; öyle ki dünya nehirlerinin suyunu bile ona verseler susuzluğu giderilmez, Allah Teala bir meleği onu kabirde rahatsız etmesi için memur eder, kabri dar olur, kabri karanlık olur, Allah Teala bir meleği, halkın ona baktığı halde yüz üstü çekip sürümesi için görevlendirir, sıkı bir hesaba (sorgu suale) tabi tutulur, Allah Teala, (rahmet gözüyle) ona bakmaz, onu (günahlardan) arındırmaz ve onun için elemli bir azap olur.” Namazın Farz Oluşu Namaz; Farsça bir kelimedir. Arap dilindeki karşılığı “Salât”tır. Dilimizde de Farsça’da olduğu gibi, belli bir kural ve kaideler çerçevesinde yerine getirilen bildiğimiz bedeni ibadetin ismi olarak kullanılmaktadır. Namaz; İslam dininin en fazla önem verdiği ibadettir. Kur’an-ı Kerim, Hz. Resul ve Ehl-i Beyt İmamları’ndan (a.s) bu hususta gelen beyanattan haberdar olan hiçbir kimse, bunu inkar edemez. Bazı bilgisizlerin iddiasının aksine namaz, özellikle de Ehl-i Beyt mektebinde bütün ibadetlerin başında yer almış, kıyamet gününde kulun ilk sorgulanacağı ibadetin namaz olduğu vurgulanırken, günde elli bir rekat namaz kılmak, Ehl-i Beyt mektebi mensubu olmanın özel nişanelerinden olduğu, Ehl-i Beyt İmamlarınca kaydedilmiştir. (1) Hz. Resul ve Ehl-i Beyt İmamları’nın hayatında da namaz, her zaman ve her halükarda başta ve en önemli mevkide yer almıştır. Öyle ki, hiçbir iş ve hiçbir tehlike namazı onların gözünde ikinci derece konumuna düşürmemiştir. Hatta en kritik an olan savaş meydanında düşmanla savaştıkları anda bile namaz ön planda olmuş ve namaz vakti olunca önce namazlarını kılmış, sonra savaşmaya devam etmişlerdir. İbn-i Abbas diyor: “Hz. Ali (a.s)’ın Sıffin’de Muaviye ile savaştığı sırada ikide bir göğe yönelip güneşe baktığını gördüm. Hazrete, niçin böyle ikide bir güneşe baktığını sorduğumda; Hazret: “Öğle vakti olup olmadığını bilmek için bakıyorum, öğle olunca öğle namazını kılalım” buyurdular. Bunun üzerine ben: “Şimdi namaz vakti mi? Biz savaşmaktayız, savaş anında namaz olur mu?” dedim. Hazret: “Meğer biz onlarla niçin savaşıyoruz? Biz onlarla namazı yaşatmak için savaşmıyor muyuz?” buyurdular. İbn-i Abbas ekliyor: “Hazret asla gece (teheccüt) namazını terk etmedi, hatta Harir gecesinde bile gece namazını kıldı.” (2) Hz.İmam Hüseyin (a.s) da Aşura günü Kerbela denen o belalı çölde ve o kanlı savaş esnasında bile namazını terk etmemiş, öğle vakti olunca düşmandan namaz kılmak için bir anlık savaşı durdurmayı istemiş, o Yezidîler bunu kabul etmeyince de, babası Ali bin Ebu Talib gibi, savaşa ve bütün o musibet ve felaketlere rağmen, geri kalan ashabıyla birlikte öğle namazını kılmıştır. Kısacası namaz, İslam dininin direği ve en fazla önem verdiği ibadettir. Kur’an-ı Kerim, Hz.Resul ve Ehl-i Beyt İmamları’nın açıklamalarında hiçbir ibadete namaz kadar önem verilmemiştir. Biz Ehl-i Beyt mektebinin mensuplarının görüşü de bundan gayrisi değildir. Bizim burada namaz hakkındaki Kur’an-ı Kerim’in bütün ayetlerine ve Hz. Peygamber-i Ekrem ve Ehl-i Beyt İmamları’nın namaz hakkındaki bütün beyanlarına yer vermemiz imkansızdır. Ancak örnek olsun diye, Kur’an-ı Kerim’in namazla ilgili ayetlerinden ve Hz. Resul ve Ehl-i Beyt İmamları’nın namaz hakkındaki açıklamalarından bazılarını zikretmekle yetineceğiz. Daha fazla bilgi edinmek isteyen kardeşlerimiz, ilgili detaylı kitaplara müracaat edebilirler. Yukarıda namazın Arapça karşılığının “salât” olduğuna işaret etmiştik. Salât kelimesi ve bu kelimeden üretilen çeşitli kipteki kelimeler Kur’an-ı Kerim’de birbirine yakın manalarla yüzü aşkın ayette geçmektedir. Bu ayetlerin bazılarında kesinlikle rahmet, mağfiret, dua ve niyaz anlamlarını ifade ederken, diğer bazılarında da kesinlikle, bildiğimiz namaz ibadetini ifade etmektedir. Aşağıda zikredeceğimiz örnekler bunu açık olarak gözler önüne serecektir. Allah Teala şöyle buyuruyor: “Allah ve melekleri, Peygambere salât etmektedirler. Ey iman edenler! Siz de O’na salât edin ve O’na selam verin.” (3) Bu ayet-i kerimede geniş zaman ve emir kipinde kullanılan salât kelimelerinden kesinlikle rahmet indirme ve dua etme anlamları kastedilmiştir. Yine Allah Teala şöyle buyurmuştur: “...Onlara salât (dua) et. Muhakkak ki senin salâtın (duan), onlara huzur ve sükunet verir. Şüphesiz Allah işiten ve bilendir.” (4) Bu ayet-i kerimede de salâtın dua anlamında kullanıldığı açıktır. Yine Cenab-ı Hak şöyle buyurmuştur: “İşte Rablerinden salâvat ve rahmet hep onlaradır. Doğru yolu bulan da onlardır.” (5) Bu ayet-i kerimedeki salât kelimesinden üretilen salâvat kelimesinin de af ve mağfiret anlamına geldiği açıkça gözler önündedir. Bunların benzeri diğer ayetler de mevcuttur. Ancak Kur’an-ı Kerim’de salât kelimesi ve bu kelimeden türetilen diğer kelimeler daha çok bildiğimiz bedeni ibadet olan namaz manasında kullanılmıştır. Bu, bizatihi ayetlerin kendilerinden de anlaşıldığı gibi, Hz. Resul ve Ehl-i Beyt İmamları’nın bu ayetlere getirdikleri yorumlar da aynı doğrultuda olmuştur. Şimdi bu ayetlerden birkaç örnek verelim. Allah Teala şöyle buyuruyor: “Sen de içlerinde bulunup onlara salâtı ikame ettiğin (namazı kıldırdığın) vakit, onlardan bir bölük seninle beraber salâta (namaza) dursun, silahlarını da yanlarına alsınlar. Secde ettikten sonra bunlar arkanıza geçsinler, salât (namaz) kılmayan öbür grup gelip seninle salâtlarını (namazlarını) -kısaltılmış olarak- kılsınlar, korunmalıklarını ve silahlarını da yanlarına alsınlar. Çünkü kafirler sizin eşyanızdan ve silahlarınızdan gafil kaldığınızda birden üzerinize saldırmayı arzularlar...” (6) Bu ayet-i kerimede savaş esnasında salâtın (namazın) nasıl kılınacağı açıklanmakta ve bildiğimiz namaz kastedilmektedir. Yine Allah Teala şöyle buyurmuştur: “Salâtı (namazı) bitirdiğiniz zaman, ayakta, oturarak ve yanlarınız üzerine uzanarak Allah’ı zikredin. Güvene kavuşunca da salâtı ikame edin (tam olarak yerine getirin). Çünkü salât (namaz), müminlere vakitli olarak yazılmıştır (farz kılınmıştır).” (7) Görüldüğü üzere bu ayet-i kerimede de salât kelimesi açıkça namaz anlamında kullanılmıştır. Kur’an-ı Kerim’de namaz kadar hiçbir ibadetin önemsenmediğine işaret etmiştik. Gerçekten de Kur’an-ı Kerim’e kısaca bir göz atan hiçbir kimse, onda en fazla üzerinde durulan ibadetin namaz olduğunu inkar edemez. Kur’an’da bir iki defa değil, defalarca her şeyden önce namaz kılmaya emredilmiştir. Yine Kur’an’da namaz kılanlar ilahi övgüye mazhar olurken, namaz kılmayan kimseler şiddetle kınanmıştır. Keza namaz kılanlar için büyük ilahi mükafatlar va’dedilirken, namaz kılmayanları büyük ilahi azabın beklediği açık bir dille ortaya koyulmuştur. İlaveten, Kur’an-ı Kerim’de namaz ibadetinin bütün ilahi dinlerin ortak ibadeti olduğu vurgulanırken, bütün ilahi elçilerin en fazla önemsediği ibadetin de namaz olduğu, hatta onların Allah Teala’dan kendilerini namaz kılanlardan kılmasını diledikleri ve namaz kılmanın bütün enbiyanın ortak vasfı olduğu gözler önüne serilmiştir. Allah Teala şöyle buyuruyor: “Salâtı (namazı) ikame edin (gerektiği gibi kılın). Zekatı verin ve rüku edenlerle birlikte rüku edin.” (8) Yine şöyle buyurmuştur: “Namazı kılın, O’ndan sakının ve bilin ki, dönüşünüz O’nadır.” (9) Yine şöyle buyurmuştur: “İman eden kullarıma de ki: “İçinde alışveriş ve dostluk olmayan gün gelip çatmadan namazı dosdoğru kılsınlar ve kendilerine rızk olarak verdiğimiz şeylerden gizli ve açık olarak Allah yolunda harcasınlar.”(10) Yine şöyle buyurmuştur: “Ey iman edenler! Rüku ve secde edin, Rabbinize kulluk edin, hayırlar işleyin ki, kurtulasınız.... Öyleyse, namazı dosdoğru kılın, zekat verin ve Allah’a sımsıkı sarılın. O, sizin sahibinizdir. Ne güzel sahip ve ne güzel yardımcıdır O.” (11) Yine şöyle buyurmuştur: “Namazı dosdoğru kılın, zekat verin ve Allah’ın Resulü’ne itaat edin ki; rahmedilesiniz.” (12) Yine şöyle buyurmuştur: “Allah’a yönelin, O’ndan sakının, namazı doğruca kılın ve müşriklerden olmayın.” (13) Yine şöyle buyurmuştur: “Gerçekten Rabbin, senin gecenin üçte ikisinden az bir zamanda ve gecenin yarısında ve üçte birinde, seninle beraber olan bir grup ile beraber kalkıp namaz kıldığını biliyor. Gece ve gündüzü takdir edip planlayan Allah’tır. Allah, sizin bu vakitlerde kalkmaya güç yetiremeyeceğinizi biliyor. O, sizin tevbenizi kabul etti. Artık Kur’an’dan okuyabildiğiniz kadar okuyun. Allah, sizden hastalananların olacağını ve çıkıp yeryüzünde Allah’ın fazlını (rızkını) arayan başkalarının bulunacağını ve diğer başkalarının da çıkıp Allah yolunda cihad edeceğini biliyor. Artık size müyesser olduğu kadar Kur’an okuyun, namaz kılın, zekat verin, Allah için güzel bir şekilde borç verin ki; kendi lehinize takdim ettiğiniz her hayrı Allah katında daha yararlı ve mükafatça daha büyük olarak bulacaksınız ve Allah’tan bağışlanma dileyin, şüphesiz O, çok bağışlayan ve çok acıyandır.” (14) Bütün peygamberlere gelen vahiyde namaza emredildiğine, onların da en fazla namaza ehemmiyet verdiklerine ve Allah’tan kendilerini namaz kılanlardan kılmasını dilediklerine işaret etmiştik. Allah Teala bu hususta şöyle buyuruyor: “Onları (peygamberleri) emrimizle yol gösteren önderler kıldık. Onlara iyilikler yapmanın, namaz kılmanın, zekat vermenin yapılışını vahyettik ve onlar Bize kulluk edenlerdendiler.” (15) Yine Hz. İsa (a.s)’ın dilinden şöyle buyurmuştur: “Ben Allah’ın kuluyum, bana kitap verdi, beni peygamber yaptı, nerede olursam olayım beni mübarek kıldı ve sağ olduğum müddetçe bana namaz ve zekatı emretti.” (16) Yine tevhid kahramanı Hz. İbrahim (a.s) oğlu Hz. İsmail ve annesi Hacer’i Mekke çölünde yerleştirince Allah Teala’ya şöyle dua etmiştir:“Ey Rabbimiz! Ben zürriyetimden bir kısmını, ekinsiz bir vadide saygın olan evinin yanında iskan ettim.Rabbimiz! Onları iskan ettim ki, namaz kılsınlar. İnsanlardan bazı gönülleri, onlara yönelt ve onları bazı nimetlerle rızıklandır ki şükretsinler.” (17) Yine o Hazret kendi ve zürriyeti hakkında şöyle dua etmiştir: “Ey Rabbim! Beni namaz kılan eyle, zürriyetimden de. Ey Rabbimiz! Duamı kabul et.” (18) Yine Allah Teala Hz. İsmail peygamber hakkında şöyle buyurmuştur: “Kitapta İsmail’i de an. O çok doğru sözlü, peygamber ve resul idi. Ailesine namaz ve zekatı emrederdi.” (19) Yine Allah Teala, halis kulu Hz. Lokman’ın oğluna olan vasiyetlerinde namaz kılmaya da emrettiğini şöyle nakletmiştir: “Ey oğulcuğum! Namazı doğruca kıl, iyiliğe emret, kötülükten sakındır. Başına gelen musibetlere karşı dirençli ol ki, bütün bunlar önemli işlerdir.” (20) Yine Allah Teala İsrailoğulları hakkında şöyle buyurmuştur: “Andolsun ki, Allah İsrailoğullarından söz aldı ve biz onlardan on iki başkan seçtik. Allah onlara dedi ki: “Ben sizinle beraberim. Eğer namaz kılar, zekat verir, elçilerime inanır, onlara destek olursanız, Allah için güzel bir şekilde borç verirseniz, günahlarınızı sizden sileceğiz ve sizi altlarından nehirler akan cennetlere koyacağız.Artık bu sözleşmeden sonra sizden kim küfre girerse, o doğru yoldan tamamıyla sapmış demektir.” (21) Yine Allah Teala kendilerine kitap verilen bütün ümmetlere namazı emrettiğini şöyle açıklamıştır: “Kendilerine kitap verilenler, ancak kesin delil ve hüccet onlara geldikten sonra ihtilafa düştüler Halbuki onlara yalnızca, halis olarak Allah’a kulluk etmeleri, namaz kılmaları, zekat vermeleri emredilmişti. İşte doğru din de budur.” (22) Son elçisi olan Hz. Resul-ü Ekrem’e de namaz hususunda şöyle buyurmuştur: “Kitaptan sana vahyedileni oku ve namazı doğruca kıl. Çünkü namaz, fahiş ve iğrenç şeylerden alıkoyar...” (23) Yine o Hazret’e şöyle buyurmuştur: “Ailene namazı emret ve kendin de onda istikametli ol. Biz senden rızk istemiyoruz. Seni rızıklandıran Biz’iz. Hayırlı sonuç ise takvanındır.” (24) Allah Teala’nın namaz kılanları övdüğünü ve onlara mükafat va’dettiğini, namaz kılmayanları ise şiddetli bir dille kınadığını ve onlar için de azap va’dettiğini söylemiştik. Allah Teala bu hususta şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz, iman edip iyi işler yapanlar, namaz kılanlar ve zekat verenler için Rableri katında mükafatları vardır. Onlar için bir korku ve hüzün de olmayacaktır.” (25) Yine şöyle buyurmuştur: “Onlar ki, namazı doğruca kılarlar ve Allah’ın onlara verdiği rızktan nafaka verirler (Allah yolunda harcarlar). İşte gerçekten mümin olanlar onlardır. Onlar için Rableri katında dereceler, bağışlanma ve güzel bir rızk vardır.” (26) Yine Cenab-ı Hak şöyle buyurmuştur: “Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin dostu ve sahibidirler. İyiliğe emreder, kötülükten sakındırırlar, namazı doğruca kılarlar, zekatı verirler,Allah’a ve elçisine itaat ederler. İşte bunlara Allah rahmet edecektir.Şüphesiz Allah izzet ve hikmet sahibidir.” (27) Yine Allah Teala şöyle buyurmuştur: “Ve onlar ki, Rablerinin rızasını kazanmak için sabrederler, namazı doğruca kılarlar, gizli ve açıkça Allah’ın onlara verdiği rızktan Allah yolunda harcarlar ve kötülüğü iyilikle giderirler. İşte dünya yurdunun sonucu onlarındır. Onlar, salih olan babaları, eşleri ve çocukları ebedi kalınacak cennetlere girecekler. Melekler de her kapıdan yanlarına girer; “Sabrettiğinizden dolayı size selam olsun, dünya yurdunun sonucu ne güzeldir” derler.” (28) Yine Allah Teala şöyle buyurmuştur: “Bunlar, herşeyi yerli yerinde olan o kitabın ayetleridir. İyilik ve güzellik yapanlar için, hidayet ve rahmettirler. Onlar ki, namazı doğruca kılarlar, zekatı verirler ve ahiret hayatına gerçekten inanırlar. İşte onlar, Rablerinden gelen hidayet üzeredirler ve asıl kurtuluşa erenler de onlardır.” (29) Namaz kılanlar için yapılan bu övgü ve verilen bu güzel va’dlere karşı, namaza ilgisiz olan ve namazdan kaçanlar için ise, Kur’an-ı Kerim’de ağır bir kınama ve azap va’di olduğunu görmekteyiz. Allah Teala şöyle buyuruyor: “Herkes kazandığından dolayı rehin kalacaktır. Sağ ehli olanlar hariç. Onlar cennetlerde azgın suçlulara soracaklar: “Sizi cehenneme sokan nedir?” Onlar: “Biz namaz kılanlardan olmadık, miskinlere yemek yedirmedik, dalanlarla beraber boş şeylere daldık, mükafat ve ceza gününü yalanladık, nihayet ölüm ile bize yakin geldi” diyecekler.” (30) Yine Cenab-ı Hak şöyle buyurmuştur: “Hayır, ruh köprücük kemiklerine dayanınca, “yukarı çeken kimdir” denilince, bunun temelli bir ayrılış olduğunu anlayınca ve ayaklar birbirine dolaşınca,işte o gün sevkiyat Rabbininin huzuruna olacaktır. Hayır, o, ne hakkı doğruladı, ne de namaz kıldı. Fakat yalanladı ve arkasını döndü. Sonra böbürlenerek ailesine gitti. Helak olasın, helak! Yine helak olasın helak!...” (31) Yine Allah Teala şöyle buyurmuştur: “Fakat onlardan (peygamberlerden) sonra yeni bir nesil geldi. Onlar namazı zayi ettiler, şehvetlerine uydular. İşte onlar yakında kötü bir ceza ile karşılaşacaklar.” (32) Bunlar namazla ilgili Kur’an-ı Kerim’de geçen ayetlerden bazı örneklerdi. Hadislere gelince, Hz. Resul ve Ehl-i Beyt İmamları’nın İslami mevzular içerisinden en fazla namaz üzerinde durduklarını ve en çok bu hususta açıklama yaptıklarını görmekteyiz. O mübarek zatların Ehl-i Beyt ekolu kanalından gelen namaz hususundaki nurlu beyanlarından bazıları şöyledir: Hz. Ali (a.s), Resulullah (s.a.a)’ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: “Namaz dinin direğidir. Kıyamet gününde insanoğlunun amellerinden ilk bakılacak olan da odur. Eğer o doğru olursa, diğer amellerine de bakılacak, eğer doğru olmazsa, diğer amellerine bakılmayacaktır.” (33) Bir rivayette de Hz. Resulullah’ın şöyle buyurduğu geçer: “Namaz dinin direğidir. Kim, onu kasıtlı olarak terkederse, dinini yıkmış olur.” (34) Hz.İmam Sadık (a.s) Hz. Resulullah’ın şöyle buyurduğunu nakletmiştir: “Namaz çadırın direği gibidir. Direk sağlam olursa, çadır bezi, kazık ve ipin bir faydası olur. Direk kırılırsa, ne ipin, ne kazığın, ne de çadır bezinin bir faydası kalmaz.” (35) Hz. İmam Muhammed Bakır babaları aracılığıyla naklettiği bir hadiste şöyle der: “Bir gün Hz. Resulullah ashabına: “Eğer birinizin evinin önünden bir nehir akar ve o adam, günde beş defa o nehirde yıkanırsa, hiç bedeninde bir kir, bir pislik kalır mı?” diye sordu. Ashap: “Hayır, onda hiçbir pislik kalmaz” dediler. Bunun üzerine Hazret: “İşte beş vakit namaz da böyledir. Namaz akan bir nehre benzer,farz namazlardan her biri kılınınca kendinden önceki namazla kendisi arasında olan günahların silinmesine vesile olur” buyurdular.” (36) Hz.Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Namaz konusuna önem verin, onu koruyun, fazla olması için çalışın ve onunla Allah’a yakınlaşın.Çünkü o, vakitli olarak müminlere farz kılınmıştır. Ateş ehlinin; kendilerine: “Sizi cehenneme sokan nedir?”(37) sorulduğunda: “Biz namaz kılanlardan olmadık”(38) cevabını vereceklerini duymamış mısınız? Bilin ki namaz, yaprağın dökülmesi gibi, insandan günahları döker ve kölenin hürriyetine kavuşması gibi insanı, günahlardan kurtarıp azad eder. Resulullah onu, insanın kapısı önünde olup gece gündüz beş defa yıkandığı bir çeşmeye benzetmiştir. Hiç böyle bir kimsenin bedeninde bir kirlilik kalır mı? Müminlerden; dünya ziyneti, dünya malı ve göz aydınlığı olan evlat, kendilerini namaz kılmaktan alıkoymayan kimseler onu hakkıyla tanımışlardır. Allah Teala; “Öyle kişiler ki, ne ticaret ne alışveriş onları, Allah’ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekat vermekten alıkoymaz”(39) buyuruyor. Hz. Resulullah da, cennetle müjdelendiği halde, Allah Teala’nın; “Aileni namaza emret, kendin de onda ısrarlı ol”(40) buyruğundan dolayı, namaz kılmaktan bitkin düşerdi. Hem ailesini namaza emreder, hem de kendi nefsini namaz kılmakta ısrar ettirirdi.”(41) Ebu Osman dedi ki; “Salman-i Farsi ile birlikte bir ağacın gölgesinde oturduğumuz bir sırada, Salman ağacın budaklarının birinden tutarak salladı. Ağacın yaprakları dökülmeye başladı. Sonra bize dönerek: “Neden niçin böyle yaptığımı sormuyorsunuz?” dedi. Biz: “Niçin böyle yaptığını bize anlat” dedik Bunun üzerine Salman şöyle dedi: “Bir gün biz de Hz. Resulullah ile birlikte bir ağacın gölgesinde oturmuştuk. Hazret, ağacın bir budağından tutarak silkeledi, ağacın yaprakları dökülmeye başladı. Hazret bize: “Niçin böyle yaptığımı soracak değil misiniz?” buyurdu. Biz: “Ey Resulullah! Niçin böyle yaptığını bize bildir” dedik.Hazret: “Müslüman bir kul namaza durduğu zaman, günahları bu ağacın yaprağının döküldüğü gibi, dökülmeğe başlar” buyurdular.”(42) Hz. İmam Sadık (a.s) babaları aracılığıyla Hz. Resulullah’ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: “Her namaz vakti olduğunda bir melek insanlar arasında şöyle nida eder: “Ey insanlar! Kalkın ve namazınızla sırtınızda yaktığınız ateşi söndürünüz!”(43) Muaviye bin Vehep diyor; “Hz. İmam Sadık (a.s)’a: “Kulların Allah’a yaklaşmasını sağlayan en faziletli amel nedir?” diye sorunca; Hazret: “Ben, marifetten sonra bu namazdan gayri daha faziletli bir amel tanımıyorum. Allah’ın salih kulu İsa (a.s)’ın; “Allah bana namazı tavsiye etti...” (44) buyurduğunu görmüyor musun?” buyurdular.”(45) Hz. İmam Sadık (a.s), Hz. Resulullah (s.a.a)’ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: “Namaz, ölçektir; kim, ona vefa ederse,(kamil olarak yerine getirirse) ona vefa olunur (onun mükafatı eksiksiz olarak verilir).”(46) Hz. Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’a en sevimli amel namazdır. İnsanın gusül veya abdest alıp, bir kimsenin görmediği bir yere giderek Allah’a rüku ve secde etmesinden daha güzel bir şey yoktur. Kul secde ettiğinde, İblis: “Yazıklar olsun bana!Bu kul itaat etti, ben isyan ettim; bu kul secde etti, ben secde etmekten sakındım”diye feryat eder. Bilin ki, kulun Allah’a en yakın hali, secde halidir.”(47) Hz. Resulullah’ın, Ebuzer’e olan tavsiyelerinden: “Ey Ebuzer! Allah, gözümün aydınlığını namazda kılmış; karnı aç olana yemeği, susuz olana da suyu sevdirdiği gibi, bana namazı sevdirmiştir.Şu farkla ki, aç olan yemek yediğinde, susuz olan da su içtiğinde ondan doyar, ama ben namazdan asla doymam. Ey Ebuzer! Namazda olduğun sürece saltanat sahibi Allah’ın kapısını çalmaktasın. Saltanat sahibinin kapısını çalmaya devam eden için de o kapı mutlaka açılır.”(48) Hz. İmam Muhammed Bakır (a.s) dedi ki; Hz. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: “Mümin bir kul namaza durduğunda, o, namazdan ayrılıncaya kadar Allah, o kuluna nazar eder; onu, başının üzerinden göğün en üst ucuna kadar rahmeti ile kuşatır; melekler yerden göğe kadar onun etrafını çevreler ve Allah’ın görevlendirdiği bir melek onun başının üzerinde durarak şöyle der: “Ey namaz kılan kul! Sana kimin nazar ettiğini ve senin kiminle konuştuğunu bir bilsen, ebedi olarak bulunduğun bu hâl ve mevkiden ayrılmak istemezsin.”(49) Hz. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kim, ne okuduğunu bilerek iki rekat namaz kılarsa, namazı bitirdiğinde, (kul hakkı hariç) bütün günahları affedilmiş olur.”(50) İmam Muhammed Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Namazını gevşek tutma; çünkü Hz. Resulullah (s.a.a) ölüm anında buyurdular ki: “Namazı hafife alan benden değildir. Sarhoş edici içki içen benden değildir. Andolsun Allah’a ki, bu kimseler Kevser havuzu başında bana kavuşmayacaklardır.”(51) Ebu Besir dedi ki; “Hz. İmam Musa Kazım (a.s) bana şöyle buyurdu: “Babam, vefat edeceği anda bana şöyle buyurdu: “Ey oğulcağım! Biz Ehl-i Beyt’in şefaati, namazı hafife alan kimseye ulaşmayacaktır.”(52) İmam Sadık (a.s), Hz. Resulullah (s.a.a)’ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: “Mümin beş vakit namazları hakkıyla yerine getirdiği müddetçe şeytan ondan sakınır,ama ne zaman ki namazlarında gevşeklik edip onları terk etmeye başlarsa, şeytan bundan cesaret alır ve o kişiyi büyük günahlara daldırır.”(53) Fuzeyl diyor: “Hz. İmam Muhammed Bakır (a.s)’a “Onlar ki, namazlarını muhafaza ederler”(54) ayetini sordum. İmam (a.s): “Maksat farz namazlardır” buyurdu. Ben: “Onlar ki, namazlarına devam edeler”(55) ayetini sordum. İmam (a.s): “Maksat nafile namazlarıdır” buyurdu.”(56) Zurare diyor: “Hz. İmam Muhammed Bakır (a.s)’a: “Allah’ın farz kıldığı namazlar hangileridir” diye sordum. İmam: “Gece, gündüz toplam beş vakit namaz farz kılınmıştır” buyurdu. Ben: “Allah bu namazları isimlendirerek kitabında (Kur’an’da) açıklamış mıdır?” dedim. İmam (a.s): “Evet açıklamıştır. Allah Teala Nebisi’ne emreder ki; “Güneşin dulûkundan (batıya meyletmesinden) gecenin ğasakına (karanlığına) kadar namaz kıl...”(57) Güneşin dulûku, güneşin zevâli yani öğle vaktidir. Duluk ile ğasak arasında Allah’ın isimlendirdiği, açıkladığı ve vakitlerini belirlediği dört namaz vardır. Gecenin ğasakı ise, gece yarısıdır. Sonra Allah Teala: “Fecrin kuranını da (sabah namazını) unutma ki, fecrin kuranı meşhut olmaktadır (gece ve gündüz melekleri tarafından birlikte müşahede edilmektedir)”(58) buyurdu. İşte bu da beşinci farz namazdır. Yine Allah Teala şöyle buyurmuştur: “Namaz kıl, gündüzün iki tarafında...”(59) gündüzün iki tarafı sabah ve akşamdır. “...ve gecenin yakın saatlerinde” bu da yatsı namazıdır.Yine Allah Teala şöyle buyurmuştur: “Namazları ve orta namazı koruyunuz”(60) orta namaz öğle namazıdır. O, Hz. Resulullah’ın kıldığı ilk namazdır. Bu namaz hem gündüzün ortasında kılınan namazdır, hem de gündüzün kılınan iki namazın, sabah ve ikindi namazlarının ortasında olan namazdır....”(61) Bütün bu ayet ve hadislerden görüldü ki, namaz İslam dininin direğidir. Namazsız dindarlık olamaz. Namazsız Ehl-i Beyt muhipliği de olamaz. Çünkü Ehl-i Beyt, günde elli bir rekat namaz kılmayı Ehl-i Beyt muhipliğinin en önemli nişanesi olarak tanıtmıştır.(62) Bu, hakiki bir Ehl-i Beyt muhibbinin, bir gece ve gündüzde on yedi rekat olan günlük farz namazlara ilaveten, otuz dört rekat da nafile namazı kıldığını ifade etmektedir. Yine başta Hz. Resul olmak üzere Ehl-i Beyt İmamları,namaza ehemmiyet vermeyen ve namazını kılmayan kimselere Ehl-i Beyt’in şefaatinin ulaşmayacağını açıkça bildirmişlerdir. O halde mutlak surette namaz kılınacaktır. Bundan bir kaçış yolu yoktur. Bu şüphe götürmeyen bir konudur. Ancak sorun namazın nasıl kılınacağı konusudur. Acaba her şahıs istediği şekilde namaz kılabilir mi? Açıktır ki bunun cevabı hayırdır.Çünkü namaz bir ibadettir. İbadetin aslı Allah ve elçisi tarafından belirlendiği gibi, şekli de ancak onlar tarafından açıklanabilir. O halde biz namazımızı ancak Hz. Resul ve hak varisleri olan pak Ehl-i Beyt’inin kıldığı ve açıkladığı şekilde kılabiliriz. Bunun dışında kalan şekiller ise bidat ve batıl şekillerdir. Niçin Namaz Kılalım Her insan, hayatın coşkun denizinde, özellikle zorluk ve sıkıntı anlarında, kendi deruni ıstırap ve kaygılarını yatıştırmak için sağlam bir manevi sığınağa ihtiyaç duyar. Gerçek şu ki bu sığınak Allah’ı anmaktan başka bir şey olamaz. Allah Teala şöyle buyuruyor:...Bilin ki, ancak Allah’ı anmakla kalpler güvene kavuşur.(1) Yüce Allah’ın bizim ibadetimize hiçbir ihtiyacı yoktur; ama bizler, Allah’a ve onunla ilişki vesilesi olan ibadet ve namaza muhtacız. Namaz, kul ile Yüce Allah arasında sürekli bir irtibat vesilesidir. Zayıf ve güçsüz insanın, güçlü ve kadir olan Allah Teala ile bu manevi ilişkisi, çeşitli zorluklar karşısında insana güç verir. Hayatın zorluklarında şaşkınlığa uğramış insan, sadece Allah’a yönelmekle huzura kavuşabilir ve namaz insanın Allah’a yönelmesini, O’na bağlanmasını sağlar. Çünkü niyet, iftitah tekbiri, fatiha ve fatihadan sonra bir surenin okunması, rüku, secde, teşehhüt, selam ve namazın diğer vacip ve şartları insanın kalbini Allah’a yönlendirecek özelliğe sahiptir. Namaz kılan bir mümin, her gece ve gündüz, beş defa bütün varlığıyla Allah’a yönelmektedir. Bir pusulanın denizdeki gemiye hedefe doğru kılavuzluk etmesi gibi namaz da mümini, sürekli olarak, en yüce hedef olan lıkaullahh’a (Allah’a kavuşmaya) doğru kılavuzluk etmekte ve onu yanlış yollara sapmaktan korumaktadır. Resulullah (Allah’ın salat ve selamı ona ve Ehl-i Beyt’in’e olsun) şöyle buyuruyor: “Mümin namaza başladığında, Allah Teala, namazı bitirinceye kadar lütuf ve merhamet ile ona bakar ve o ilahi merhamet gölgesinde yer alır; onun etrafını göğün ufuklarına kadar melekler sarar ve Yüce Allah bir meleği onun baş ucunda durup şöyle demekle görevlendirir: Ey namaz kılan! Eğer kimin sana baktığını ve kiminle raz-u niyaz ettiğini bilseydin, asla bu yerinden ayrılmazdın ve başka bir şeye ilgi göstermezdin.”(2) Başka bir hadiste de şöyle yer almıştır: “Eğer namaz kılan Allah’ın azamet ve yüceliğinin ne derecede onu sardığını bilseydi, başını secdeden kaldırmak istemezdi.”(3) Sekizinci İmamımız Rıza (a.s) namazın farz oluş hikmetini açıklarken şöyle buyurmuştur: “Namaz, kulun kendi Mevla ve yaratıcısını unutmayarak kendi haddini aşmaması için gece-gündüz Allah Teala’yı anmasını sağlar. Allah’ı hatırlamak ve O’nun huzurunda ibadet için kalkmak, insanin günaha düşmesine engel olur ve onu çeşitli fesatlara düşmekten kurtarır.”(4) Yine Resulullah (Allah’ın salat ve selamı ona ve Ehl-i Beyt’in’e olsun) namaz hakkında soran birisine şöyle buyurmuştur: “Namaz dinin hükümlerindendir; Yüce Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak vesilesi ve peygamberlerin apaçık yollarındandır. Namaz kılan, melekler tarafından sevilir. Namaz; hidayet, iman, marifet ve rızkının bol olmasına vücudunun sıhhatine vesiledir. Namaz, şeytanı üzer ve kafirlere karşı da bir silahtır. Namaz, duanın icabet olmasına ve diğer amellerin kabul olmasına vesile olur; namaz müminin ahireti için bir azık, ölüm meleğine karşı şefaatçi, kabirde yoldaşı ve sergisi, nekir ve münkerin kabirdeki sorularına karşı cevabı, kıyamet günü namaz kılanın tacı, yüzünün nuru ve elbisesi, ateşe karşı korunağı Yüce Rabbine karşı delili ve bedeninin ateşte yanmaktan koruyucusu, sırattan geçiş izni, hurilerin mihri ve ebedi cennetin karşılığıdır. Kul, namaz ile yüce makamlara ulaşır; çünkü namaz, Allah’ı her eksiklikten tenzih etmek, O’nun tekliğine şahadet getirmek, O’na hamd etmek, tekbir getirmek O’nu övgüyle anmak, takdis etmek, zikir ve dua etmektir. (5) Namaz, Yüce Allah’a karşı şükür etmektir. Allah’ın bize verdiği nimetleri saymak mümkün değildir; bu nimetler karşısında namaz küçük bir teşekkür mesabesindedir. Dördüncü Masum İmam Zeyn’ul Abidin (a.s) şöyle naklediyor: Büyükbabam Resulullah (s.a.a), çok ibadet eder ve namaz kılardı; namaz için ayakta durmaktan ayakları şişmişti. Kendisine, “Senin geçmiş ve gelecek tüm günahlarını Allah Teala, bağışlamış olmasına rağmen(6) neden bu kadar kendini zorluğa düşürüyorsun?” denince, Resulullah, “Acaba ben şükür eden bir kul olmayayım mı?” diye cevap verdi.(7) Allah ibadet ve kulluğa layıktır. Hz. Ali (a.s) kendi duasında şöyle diyor: “Allah’ım ben sana cehennemin azabının korkusundan veya cennete olan özentiden ibadet etmiyorum. Seni kulluk edilemeye ve ibadet olunmaya layık bulmuşum; sana ibadetim bu yüzdendir.(8) Namaz kılmak erginlik çağına ulaşan akıl sahibi her insana, tüm şartlarda farzdır. Hatta savaş meydanında savaş halindeki bir kimsenin veya suda boğulmakta olan bir insanın bile namazı belirlenen kısa şekilde yerine getirmesi gerekir. Namazın dindeki manevi önemi yüzünden din önderleri namazı dinin direği olarak nitelendirmiş ve bilerek namaz kılmayanın, dinini tahrip ettiğini açıklamışlardır.(9) İmam Cafer Sadık (a.s)’dan Yüce Allah’a en güzel yakınlaşmak vesilesi nedir diye sorulunca “Allah’ı tanımaktan sonra Allah’a yakın olmak için namazdan daha önemli bir şey olduğunu bilmiyorum” buyurmuştur.(10) Yine buyurmuşlar ki: “Hesap anında her şeyden önce, kul namaz yönünden hesaba çekilecek; eğer namazı kabul olursa, diğer amalleri de kabul olur; eğer namazı reddedilirse, diğer amelleri de reddedilir.”(11) İmam Cafer Sadık (a.s) vefat zamanı yaklaşınca tüm akraba ve yakınlarını çağırarak onlara şöyle buyurmuştur: “Bizim şefaatimiz, namaza önem vermeyen kimseye ulaşmaz.”(12) Namaz, Hz Muhammed’in ( Allah’ın salat ve selamı ona ve Ehl-i Beyt’in’e olsun) peygamberlikle görevlendirildiği ilk günlerden itibaren, teşri edilen hükümler arasındadır. Peygamber Hz. Hatice ve o zaman on yaşında olan Ali (a.s) ile birlikte müşriklerin çeşitli eziyetlerine aldırmayarak, Kabe’nin etrafında bu ilahi farizayı yerine getiriyorlardı. Kur’an-ı Kerim’de namaza çok önem verilmiştir. Kur’an’da, on dört yerde hakkınca namazı yerine getirin, ayakta tutun anlamına gelen ekimu veya ekimne tabirleri ve beş yerde namazı ayakta tut anlamına gelen ekim tabiri yer almıştır. Bir çok ayette de Akame yukımu, yukımune ve mukimin tabirleriyle namazı hakkınca yerine getiren müminlerden söz edilmiş ve övülmüşlerdir. Bazı ayetlerde namazı hakkınca kılanlardan manevi ticaretlerinde asla zarara uğramayanlar olarak söz edilmiş.(13) Ve bir ayette de müminlerin, sadece namaz kılan zekat veren ve ahirete yakinleri olan kimseler oldukları açıklanmıştır.(14) Taif Şehrinin halkı İslam’a girmeleri için bazı koşullar öne sürmüş ve bu koşullar arasında namazın kendilerine farz olmaması talebinde bulunmuşlardı; Peygamber onlara verdiği cevapta: “Ama namaz ile ilgili koşulunuza gelince, namazsız bir dinin hayrı yoktur” diye buyurmuştur.(15) Namazı terk etmek büyük bir günahtır ve insanın dini yönden tamamen düşüşüne ve cehennem azabına duçar olmasına sebep olur. Allah Teala, Kuran-ı Kerim’de buyuruyor ki, Ahirette bazı suçlulara şöyle sorarlar: “Sizi cehenneme düşüren nedir? Onlar şöyle derler: ‘Biz namaz kılanlardan değildik...”(16) Din Önderleri ve Namaz Tarih ve siyer kitapları incelendiğinde, Peygamber (Allah’ın salat ve selamı ona ve Ehl-i Beyt’in’e olsun) ve Ehl-i Beyt imamlarının her amelden daha çok namaza önem verdikleri anlaşılır. Biz bu konuda bazı örneklere işaret edeceğiz: Zalim Abbasi Halifesi Me’mun bir plan çerçevesinde birkaç defa İslam aleminde o güne kadar eşine rastlanmayan toplantılar düzenlemiş ve bir çok mezhep ve dinlerin büyük bilginlerini bir araya getirerek İmam Rıza aleyhisselam ile tartışmalarını kararlaştırmıştı; onun gayesi bu yolla İmam’da ilim yönünden bir eksiklik yakalayıp İmam’ın manevi ve ilmi makamına gölge düşürmekti. Ama İmam Rıza (a.s) Allah’ın verdiği vehbi ilimle tek başına onların tüm sorularına cevap vererek hepsini delillerle ikna edip susturmuştur. Tarihte nakledildiğine göre, bunca önemli bir toplantı esnasında, İmam Rıza (a.s) namaz vakti olunca Memun’a yönelerek ‘Namaz vakti olmuştur’ dedi ve namaz için toplantıya ara verilmesini istedi; bu sırada büyük bir bilgin olan İmran, İmam ile konuşmaktaydı. İmam’a yönelerek “benim cevabımı yarıda bırakma; kalbim yumuşamıştır ve senin sözlerini kabul etmeye hazırlıklıyım diye ricada bulundu, ama İmam bu isteği kabul etmedi ve namaz kılıp geri dönerim” diye karşılık verdi ve sonra namaz için ayağa kalktı.(17) İmam Sadık, dört gün sabahtan öğleye kadar tevhit hakkında öğrencilerinden biri olan Mufazzal b. Ömer’e özel olarak ders veriyordu. Ama namaz vakti olur olmaz derse ara veriyor ve namaz kılıyordu.(18) Sıffın savaşının en çetin muharebe gecelerinden biri olan Leylet’ul-Harır’de, savaşın, amansız şekilde sürmesine ve bizzat Hz. Ali aleyhisselam’ın da savaşa katılmasına ve şiddetle çatışmasına rağmen gece namazını bile terk etmedi ve meydanda gece namazını kıldı..(19) Yine Sıffin savaşında bir başka gün, İbn-i Abbas, Hz. Ali aleyhisselam’ın meydanın ortasında bir yandan savaşırken ara sıra göğe baktığını gördü; İmam’a yaklaşarak ne yapıyorsunuz? dedi İmam ‘güneşe bakıyorum ki, öğle olduysa namaz kılayım’ dedi. İbn-i Abbas şaşkınlıkla “Acaba savaşın bu kızgın zamanı namaz kılmak olur mu?! Muharebe, namaz kılmamıza engeldir” dedi. Ama İmam Ali (a.s) “Biz onlarla ne için savaşıyoruz?! Biz sadece namaz için savaşıyoruz” dedi...”(20) Kerbela’da Hz. Hüseyin (a.s)’la Yezid’in ordusu karşı karşıya gelmişti; Aşura gününün öğle vaktiydi. O gün sabah erkenden Kerbela kahramanları, düşmanın kalabalık ordusuna ve kendi sayılarının az oluşuna bakmayarak, en zor şartlarda bile mümin kimsenin hak ve İslam yolunda her türlü fedakarlığa hazır olması ve Allah yolunda her şeyini vermekten çekinmemesi gerektiğini göstermek için eşsiz bir yiğitlik destanını sergiliyorlardı. Bazıları şahadet şerbetini içmiş ve geri kalanlar da Hz. Hüseyin ile birlikte tüm varlıklarıyla düşmana karşı savaşmaktaydılar. İmam’ın ordusundan olan Ebu Semame Seydavi Hz Hüseyin’e yaklaşarak şöyle dedi: “Canım sana feda olsun. Düşmanlar bize yaklaşmış bulunuyorlar; ama ben şehit olmadan onlar sana dokunamazlar; seni şehit edemezler. Allah’a kavuşmadan önce öğle namazımı seninle kılmak istiyorum” dedi. İmam aleyhisselam, başını kaldırıp göğe baktı ve “Namazı hatırlattın; Allah seni namaz kılanlardan etsin. Evet, şimdi namaz vaktidir; düşmandan namaz için muharebeye ara verilmesini isteyin” dedi Düşman bu isteği kabul etmedi. Buna rağmen, İmam (a.s) henüz şehit düşmemiş olan ashabıyla İslam’da muharebe vakti için belirlenen şekilde namazlarını kılmaya başladılar. Bu halde İmamı korumak için ashaptan bir grup düşmanın önünde durup kendi canlarını siper ettiler ve bir grup İmam’ın eşliğinde namaz kıldılar. Ve sonra bu grup öne geçtiler ve birinci grup İmam’la namazlarını kıldılar.”(21) Namazın Ferdi Etkileri Biz müminler ve Ehl-i Beyt şiası namaza gereken önemi vermeliyiz. Namaz bir örf ve ananeden ibaret değildir. Namaz, ister bireyin kendisi açısından ve ister toplumsal açıdan çok önemli semerelere sahip ilahi bir görevdir. Namaz, insanın hem ruhunu, hem vücudunu, hem de fikrini etkilemekte ve tüm bunları insanın mutluluğu için devreye sokmaktadır. Namazın en önemli sonuçlarından biri, insanı kötülüklerden korumasıdır. Allah Teala buyuruyor ki “...Namazı hakkınca kılın. Gerçekten namaz (insanı) kötülüklerden sakındırır...”(22) Namaz, ruhun kemale ermesi ve insanın kötülüklerden arınması ve fikrin olgunlaşması için Yüce Allah tarafından konulmuş eğitici bir programdır ve aynı zamanda sürekli olarak kul ile Allah’ın ilişkisini sağlayan bir vasıtadır. Namaz, insanın iradesini zayıflatan ve onu cebren günahtan koruyan muhtevasız bir ibadet değildir; namaz doğru şekilde kılınırsa, insana ruhi yönden öyle bir aydınlık ve güç kazandırır ki, insan kendi iradesiyle iyi işlere daha fazla önem vermeye başlar ve kötülüklerden kaçınır. Ama namaz kılamayan bir kimsede böyle bir ruhi hazırlık ve güç bulunmaz bu yüzden namaz kılmayan birisinin kötülüklerden kendi isteğiyle kopması ve iyiliklere yönelmesi kolay değildir. Namaz mümin kimsenin doğruluk ve takvasının artmasına sebep olur. Namazı kılmamak ise kişinin kalbinin kararmasına ve daha fazla günaha yönelmesine ve nihayet kurtuluş yollarının yüzüne kapanarak cehennemlik olmasına sebep olur. Elbette namazın insanı kötülüklerden korumasının değişik aşamaları vardır ve bu namaz kılanın iman derecesine, namaza gerçek manada yönelişine, namazda kalbinin huşu ve huzu içerisinde olmasına bağlı olarak değişmektedir. Namazı, kural ve adabını riayet ederek tam olarak yerine getirmek, insanın yüce ilahi makamlara ve insani erdemlere erişmesinde büyük bir rol oynamakta ve birey ve toplum olarak insanın sağlıklı bir hayata kavuşmasına yardımcı olmaktadır. Namaz kılan kimse, gasp olan bir elbiseyle ve gasp olan bir yerde namazın geçersiz ve batıl olduğunu bildiği için, hatta abdest ve gusül almak için kullanılan suyun bile temiz ve helal olmasının şart olduğunu nazara alarak başkalarının hakkına riayet etmeye, onların malına el uzatmamaya ve sürekli olarak gasp olan bir şeyden sakınmaya dini bir görev olarak özen gösterir. Namazdaki rüku, secde ve diğer farzları emir olunduğu şekilde yerine getirmek, namaz kılanı sürekli olarak düzenli olmaya ve işlerinde ihmalkarlık ve başıboşluktan uzak olmaya alıştırır. Yüce Allah huzurunda boyun eğme ve onun verdiği nimetleri anmak gayesini taşıyan namaz, kişinin mütevazı ve başkalarının iyiliği karşısında duyarlı olmasına ve tekebbür, çekemezlik, bencillik ve diğer kötü huylardan uzak olmasına sebep olur. Hz.Fatıma (s.a) şöyle buyurmuştur: “Allah, imanı sizler için şirkten temizlenme ve namazı kibirden korunmak vesilesi kılmıştır.” (23) Namaz kılan bir kimse, namazının Allah katında kabul olması için diğer davranışlarını da düzeltmeye çalışır. Çünkü namazının kabul olmadığı taktirde -Hz. Ali (a.s)’ın buyurduğu gibi- insanın diğer amellerinin de bir değeri kalmaz.(24) Namazın Toplumsal Etkileri Dinde namazın cemaatle kılınmasına çok önem verilmiştir. Cemaat namazı, İslam’ın muhteşem ibadi merasimlerinden sayılır. İslam’da cemaat namazına önem verilmesi, bu mukaddes dinin birlik ve beraberlik dini olduğunu Müslümanlar arasında sürekli bir dayanışmanın sağlanmak istendiğini açıkça göstermektedir. Cemaat namazı, soy ve toplumsal sınıflardan kaynaklanan ayrıcalık ve imtiyazları ortadan kaldırmaktadır. Hangi soy renk ve milletten olursa olsun tüm Müslümanlar namaz safında aynı sırada beraberce yer alır; hep birlikte aynı kıbleye yönelerek tek vücut olarak ibadet eder ve birlikte yere kapanıp kalkarlar. Cemaat namazı toplumun kaynaşması için en güzel vesiledir. Müminlerin birbirlerinin halinden haberdar olmaları için en iyi fırsattır. Özellikle düşmanlar karşısında Müslümanların birlik ve beraberlik içerisinde olduklarını gösteren Cuma namazı toplumsal bir ibadet merasimi sayılır. Bu namazda okunması gerekli olan iki hutbe namaza katılanları, bir yandan takva iman ve Allah’a yönelmek konusunda yönlendirdiği gibi onları toplumsal ve siyasi konularda da bilinçlendirmektedir. Namazın Sağlıkla İlgili Sonuçları Elbette namazdaki asıl gaye, insanın ruh temizliğini sağlamaktır. Peygamber (s.a.a) bir gün ashabına: “Eğer sizlerden birinin evinin önünden bir nehir geçer ve o adam günde beş defa, o nehirde yıkanırsa acaba onun vücudunda kir kalır mı?” diye sordular. Onlar: “Hayır” dediler. Peygamber (s.a.a): “Namaz da, sürekli akan bir nehir gibidir; insan namaz kıldıkça, namaz onu günahlardan temizler” diye buyurdular.Bu manevi temizliğin yanı sıra namazın abdest, gusül, vücut ve elbisenin temiz olması gibi şartlarına baktığımızda namazın insanın dış temizliğinde de önemli bir etkisi olduğu ve böylece insanın sağlığını korumada da önemli derece de rol oynadığı ortaya çıkar. Namazın İradeli ve Çalışkan İnsan Yetiştirmedeki Rolü Günde beş defa, Allah’ın huzurunda durarak O’ndan başka her mabuttan yüz çeviren, İslam ve tevhit inancının doğuş yeri olan Ka’be’ye yönelen, ruhunu doğru niyetle temizleyen, mabuduna hitaben ilk sözü tekbir getirmek olan, böylece Allah’ın her nitelendirmeden daha üstün olduğunu her namazın başında tekrarlayan, en azından günde on defa Fatiha suresini okuyarak Allah’ı övgüyle anan ve gerçek övgünün O’na layık olduğunu ifade eden bir kimsenin nazarında artık maddi güçlerin bir değer ve ağırlık taşıması mümkün olamaz. Bu şekilde namaz kılan kimse artık ilahi ve insani hedefler uğruna çaba gösterirken hiçbir güç ve engelden de korkmaz. İşlerini sadece Allah için yapar ve her türlü şirk ve yağcılıktan uzak olur. Namaz, gerçek bir huşu ile kılınırsa insanın ruhunun yücelmesinde inanılmaz bir etkiye sahiptir. Namaz sayesinde insanda, sadece Allah’ın emirleri karşısında boyun eğen, sarsıcı olaylar karşısında sebat gösteren ve İslam tarihinde örnekleri çok bulunan yiğit şahsiyetler gibi en zor şartlarda direnç ve sabır örneklerini sergileyen hür irade sahibi bir ruh meydan gelir. Namazda okunan Fatiha suresi İslam’ın temel çizgilerini ve Kur’an’ın ana öğretilerini kısaca ortaya koymaktadır. Allah’ın her şeyi yaratıp yönettiği, O’nun her işinin güzel ve övgüye layık olduğu, kıyametin varlığı, insanın yaptıklarından dolayı hesaba çekileceği ve Allah’ın her şeye özellikle insana karşı merhametli olduğu, her türlü şirki reddederek doğru yola bağlılık ve onda sebatlı olmanın gerekliliği ve her türlü sapıklıktan uzak olmaya çalışmak gibi temel konular Kur’an’ın giriş suresi olan Fatiha’da açıkça ifade edişmiş ve namaz kılan kimse her namazında bu sureyi okumakla yükümlendirilmiştir. Şimdi, Fatiha Sure’sinin mealini vererek kısaca açıklamaya çalışalım: - BİSMİLLAHİRREHMANİRREHÎM -Yani: Rahman Rahim Allah’ın Adıyla Her işi rahmeti geniş ve sürekli olan Allah’ın adıyla başlıyoruz. Çünkü işlerde Allah’tan başkasının ismini anmak ve başkasından yardım dilemek bir nevi şirk sayılır ve mümin bir kimse, Yüce “Allah’ın yüce ismini tenzih et. (25)” emrine uyarak Allah’ın ismini başka bir isimle birlikte anmaktan uzak durmalıdır. - ELHEMDU LİLLAHİ REBBİL ALEMÎN: - Övgü, alemlerin Rabbi Allah’a aittir. Tüm övgü ve senalar alemleri yaratan ve yaratıkları kemal yoluna kılavuzluk eden Allah’a aittir. Tüm iyilik ve güzellikler, her türlü eksiklikten uzak bulunan Yüce Allah’tan kaynaklanır. - ERREHMANİRREHÎM: - (O) Rahman ve Rahimdir. (Merhameti geniş ve süreklidir.) Her şey Allah’ın merhamet ve şefkatinden yararlanmaktadır; O’nun merhameti tüm varlıkları kapsamıştır; özel rahmeti ise imanlı temiz kulları hakkında süreklidir. - MALİKİ YEVMİDDÎN: - Cezâ ve mükâfat gününün sahibidir. Yani, insan ölmekle yok olmamaktadır ve herkes, her şeyin Allah’a boyun eğdiği ceza ve mükafat gününde yaptıklarının hesabını verecektir. Her namazda bu inancını tekrarlayan mümin, günah ve haksızlığın doğuracağı kötü akıbetten korkarak, kendisini her türlü kötülük ve günahtan uzak tutmaya çalışır. - İYYAKE NE’BUDU VE İYYAKE NESTEÎN: - Yalnız Sana ibadet ederiz ve yalnız Senden yardım dileriz. Yani, biz hiçbir güç ve tutkuya değil, yalnız sana kulluk ediyor, seni, karşısında boyun eğilmeye ve önünde secde edilmeye layık biliyoruz; hiçbir güçten değil bütün güçlere egemen olan ve iradesine karşı gelecek bir güç bulunmayan senden yardım diliyoruz. - İHDİNE’Ŝ-ŜİRA T-EL MUSTEĶÎM -Bizi doğru yola ilet. Her gün Allah’tan kendisini doğru yola kılavuzluk etmesini, o yola iletmesini ve o yolda kendisine sebat vermesini isteyen bir kul elbette ki, hayatının çeşitli aşamalarında ve muhtelif olaylar karşısında hak yoldan sağa-sola sapmayarak her türlü aşırılık ve ihmalkarlıktan uzak durmağa çalışır. -ŜİRAŤELLEŹÎNE EN’ĚMTE ĚLEYHİM: - Nimet verdiğin kimselerin yoluna; İnsanın, kendi tutunduğu yolu doğru yol zannederek haktan uzak düşmesi mümkündür. Bu yüzden doğru yolu teşhis etmek için geçerli bir ilahi ölçü gerekir. Bu ayette doğru yolun herkesçe kolayca anlaşılması mümkün olan bir özelliği açıklanmıştır. Bu özellik de, bu yolun Allah’ın kendilerine nimet verdiği kimselerin yani peygamberlerin ve Ehl-i Beyt İmamlarının(26) yolu olduğudur. - ĠEYRİL MEĠŻUBİ ĚLEYHİM VELEŻŻÂLLÎN: -(onlar) ki ne kendilerine gazap edilmiştir ve ne de sapmışlardır. Namaz kılan kimse, bu ayeti okuyarak, peygamberlerin ve onların vasilerinin yolunda ilerlemek istediğini ve peygamberlerin yoluna karşı çıkan ve insanları hak yoldan uzaklaştıran kimseleri veya aldanarak hak yoldan sapanları takıp etmek istemediğini açıklar. Bu yüzden namazı doğru şekilde öğrenip ve doğru şekilde yerine getirerek Kur’an’ın bizlere gösterdiği doğru yolda adım atmaya çalışmalı ve çeşitli saptırıcı tuzaklara düşmekten kendimizi kurtarmalıyız. Şu ilahi gerçeği unutmamalıyız ki, peygamberler ve onların vasileri olan gerçek doğruların yolundan başka tüm yollar, insanı dünya ve ahiretteki gerçek ve kalıcı mutluluğa erişmekten mahrum eder ve çeşitli uçurumlara düşürür. İnsan, namazda, Fatiha Sure’sini okuduktan sonra, ebedi saadet programını içeren Kur’an-ı Kerim’in unutulmaması için bu ilahi kitaptan diğer bir sure de okumalıdır. Sonra Allah’ın azameti karşısında rükua eğilmeli ve şöyle demeli: - Yani: Benim azamet sahibi rabbim her eksiklikten uzak ve münezzehtir ve ben O’na hamd ediyorum. Sonra, Allah karşısında daha fazla eğilmek için secdeye kapanmalı ve şöyle demeli: - SUBHANE RABBİYEL Ě’LA VE Bİ-HAMDİH: -Yani: Benim her şeyden yüce rabbim her eksiklikten uzak ve münezzehtir ve ben O’na hamd ediyorum. Rüku, insanın Allah karşısındaki teslimiyet, tevazu ve O’na boyun eğişini göstermekte ve secde, Allah’ın azameti karşısında kulun teslimiyet ve eğilişini göstermenin yanı sıra O’na bağlılık ve muhabbetini de sergilemektedir. Böylece namaz, Allah’a yönelen, O’na boyun eğen ve hak yoldan başka yolda yürümek istemeyen, yüce insani erdemleri kazanmaya çalışarak her türlü kötülüklerden uzak duran, iradeli, takvalı ve doğruları seven ve onların yolunu takıp eden bir kişiliğin insanda oluşmasına sebep olur. Bu özellikleriyle namazın fert ve toplum açısından ne derece yapıcı bir ibadet olduğu inkar edilemez bir gerçektir. Bizler gerçek mutluluk yolu olan namazın çeşitli semerelerinden gereğince yararlanmak için namaza daha fazla önem vermeli ve namazda kalp ve fikrimizi Allah’a yönelterek namazın manevi feyizlerinden yararlanmaya çalışmalıyız. Hiçbir bahaneyle namazı terk etmeyip en zor şartlarda bile namazdan gaflet etmemeliyiz. Bu ilahi farizayı gereğince ayakta tutmaya çalışarak gönül ve kalp temizliğimizi artırmaya çalışmalı; ruhumuzu güçlendirmeli ve hayatta karşılaşılması mümkün sıkıntı ve buhranlarda bu ilahi destekten yardım almalıyız. Allah Teala buyuruyor ki:“Sabır ve namaza sarılarak (Allah’tan) yardım dileyin...”(27) Bu manevi feyiz kaynağından daha fazla yararlanabilmek için, Allah’tan bizi namazı dosdoğru kılarak hakkınca ayakta tutanlardan kılmasını dileyelim: “Ey Rabbim, beni namazı hakkınca ayakta tutan kıl; ve benim soyumdan olan kimselerden de (namazı hakkınca ayakta tutan kimseler oluştur.) ve duamı kabul eyle .”(28) Namazda Tefekkür Namazı tefekkür, ihlas ve kalbin Allah’a yönelişini sağlayarak tam bir huşu ile kılmak gerekir.Peygamber (s.a.a) Ebuzer’e hitaben şöyle buyurmuştur: “Tefekkür ile kılınan iki rekatlık kısa bir namaz, teveccüh ve ilgi olmadan bir gece boyunca kılınan namazdan daha iyidir.”(29) İmam Sadık (a.s) da şöyle buyuruyor: “Namaza başladığında huşu içinde olmaya çalış ve namaza gönül ver. Allah Teala buyuruyor ki: “Onlar ki namazlarında huşu içindedirler.”(30) Hz.Ali de buyurmuştur ki: “Namazda bezginlik ve uykulu halinde olmayın; Kul, namazına gönül verdiği ölçüde namazından faydalanır.”(31) Yine buyurmuştur ki: “İnsan namazda huşu içinde olmalıdır; eğer insan namazda huşu içinde olursa onun azaları da huşu içinde olur ve boşuna onları oynatmaz.”(32) Peygamber ve Ehl-i Beyt İmamları tam bir huşu ve Allah’a yönelişle namaz kılıyorlardı. O mukaddes zatlar, farz namazların yanı sıra sünnet namazlarını da sürekli yerine getiriyorlardı. Allah Kuran-ı Kerim’de Peygamber(s.a.a)’e gece namazını kılmasını emrederek şöyle buyurmaktadır: “Geceleri sana farzlardan fazla bir ibadet olarak, namaz için kalk; umulur ki Allah seni beğenilen bir makama çıkarır.(33) Peygamber (s.a.a) Ebuzer’e şöyle buyurmuştur: “Allah namazı benim gözümün nuru kılmıştır. Aç olana yemeği ve susamış birine suyu sevdirdiği gibi, namazı da bana sevdirmiştir. Aç biri yemek yiyince doyar ve susamış olan su içince susamışlığı gider; ama ben namazdan doymam.”(34) Zikir Sürekli Söylenmesi Tavsiye Edilen Zikirlerden Bir Kısmı 1- Her gün 100 defa: "Allahumme salli ala Muhammed'in ve Âl-i Muhammed."[1] 2- Her dün 360 defa (bedendeki damarların sayısınca): "El-hamdu lillahi rabb'il- alemine (kesiren) ala kulli hal."[2] 3- Her gün 70 defa: "Esteğfirullah."[3] 4- Her gün 70 defa: "Etubu ilellah."[4] 5- Her gün 100 defa: "Subhanellah."[5] 6- Her gün 100 defa: "El-hamdu lillah."[6] 7- Her gün 100 defa: "La ilahe illallah."[7] 8- Her gün 100 defa: "Allah-u ekber."[8] 9- Her gün 100 defa: "La ilahe illellah'ul- melik'ul- hakk'ul- mubin."[9] Yüz defa mümkün olmadığı takdirde 30 defa söyle. 10- Her gün 100 defa: "La havle vela kuvvete illa billâh."[10] 11- Her gün 100 defa: "Eşhedu en la ilâhe illellahu vahdehu la şerike leh, ilahen vahiden ehaden sameden lem yettehiz sahibeten vela veleda."[11] 12- Kul hu vellahu ehad (İhlas) suresini çok oku. 13- İnna enzelnahu fi leylet'il- kadr (Kadir) suresini çok oku; mümkünse 100 defa oku. 14- Cafer-i Tayyar Namazı'nı sürekli kıl; en azından haftada bir defa. 15- Gece Namazı ve günlük nafilelerini sürekli kılmaya çalış.

ehlibeytgoznurum
 
Kullanıcı adı:
Şifre:
Ezan Vakiti
 
Son Dakika Haberleri
 
Ehlibeytgoznurum Tv Seyredin
 
Elibeytgoznurum Tv Seyretmek İçin Tıklayın
 
Bugün 19 ziyaretçi (34 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol